Kimsesizler Mezarlığı

65d8886feb963.jpg

PROLOG / GİRİZGAH

 

Hayalet dadandığı izbe, terk edilmiş evin salonunda volta atıyor, Volta atarken bir şeyler mırıldanıyordu.. Sanki depremde yıkılmış bir binanın moloz yığınından çıkmış gibiydi üstü başı. Karmakarışık gri saçları, paçavraya dönmüş takım elbisesi derisi kurumuş suratı ile korkutucu görünüyordu.

 ‘’ bu mezarda yatanlarrr‘’ dedi. Sonra düzeltti ‘’Bu kabirde yatanlar, yok yok direk burada yatanlar diyeyim‘’ dedi.

Kırık pencereden esen rüzgâr ıslığını öttüre öttüre evin içinde cirit atıp örümcek ağlarını titretti. hayaletin sessize aldığı cep telefonuyla senkronize bir şekilde. Heyecanla cevap verdi.

 

- Aşkım ???

- Evet şova bugün başlıyorum, konsept hazır. Evet evet replikleri ezberledim. Şimdi üstünden geçiyordum.

- Aynen öyle, kimsesizler mezarlığı. Ya ilk sezonda anlatacağım mezarları belirledim bile. Çok acayip hikayeleri olan zavallı ruhlar var orda. Dram var, aşk var, ihanet var, korkunçlu şeyler var. Muhteşem olacak.

- Bebeğim merak etme, orda yatan ve asla ama asla rahatsız edilmemesi gereken ruhların hangileri olduğunu ne kadar tehlikeli olduklarının gayet farkındayım, yakınlarından bile geçmem merak etme.

-Merak etme dedim, bu çok iyi oldu, evet, bu fikir evet. Canlı atarız instayada.

-Tamam yavrum ariycam ben sonra, öptüm canım…

 

Görüşme sonlandığında şöyle bir bildirimlere baktı. Aynı seri katilin kurbanları olarak kurdukları whatsapp grubundaki yeni yazışmaları kontrol etti. Katilin bedenini delik deşik ettiği anlar gözünde flaş patlamaları gibi belirip belirip kayboluyordu. Gözlerini kapattı, kafasını iki yana silkeledi ve telefonu kapatıp cebine koydu.

 

Çaresizce, kanlar içinde ve acılar içinde can çekişerek ölmesi ile biten kendi hikâyesinden kaçmaya çalıştıkça bir yandan hikâye sanki dönüp dolaşıp karşısına çıkıyordu. Ama bugün bunun olmasına izin vermeyeceğine kendine söz vermişti. ‘’ Unutulması gereken bir hikâyeden kaçmanın belki de en güzel yolu anlatılması gereken hikâyeleri anlatmaktır’’ dedi ve aniden hayaletin evdeki varlığı titreşerek yok oldu.

Her şey böyle başladı.

Mezar taşından bile yoksun, sadece tabelalar üzerinde birer numaradan ibaret olan kabirlerin bulunduğu mezarlıkta hayaletin ortaya çıkması ile kargalar tünedikleri ağaçtan büyük bir telaşla havalandı.

Mezarlığın olmayan huzurunu da kaçırmıştı. Kargaların o iç gıcıklayıcı çığlıkları ile aniden uçuşup kaçışmaları ağaçların dallarını silkelemiş, hissedebilene küçük esintiler bile yaratmıştı hatta.

Hayalet, oluşan fenomenlerin dahi farkına varmadan sigarasını yaktı. Söyleyeceklerini ve anlatacağı hikayeyi kafasında son bir tekrarladı ve bir şov programı sunarmışçasına lafa girdi kollarını açtı ve sunumuna başladı…

 

"Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler."

Ölüler aleminde bir başlangıcın son adımı işte böyle atıldı…

 

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 1: MEZAR NO: 41708

 

 

-          Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

 

Hayalet, isimsiz mezar tabelaları arasında bir toprak öbeğinin üstünde oturmuş içtiği sigaranın dumanı rengindeki yüzünde çirkin bir gülümseme ile konuşmuştu. Takım elbisesi paramparça, üstü başı toz pas içindeydi. Kravatı paçavraya dönmüş olsa da yine de yerinde duruyordu. Yüzünde ufak tefek bazı yara bereler de vardı. Hareketleri rahatsız edici bir şekilde yavaş ile hızlı arasıydı sanki suyun altında hareket eder gibi. Konuşurken mezarların tabelalarını okşuyordu. İçinde yatanlara en kötü şeyleri yapmış tipler olsa bile merhameti olduğunu hissettirir dokunuşları vardı.

‘’ Burada yatanlaaaaar ‘’  dedi hayalet sanki nutuk atar gibi;

‘’ hainler, burada yatanlaaaaar kabir azabı çekenler ’’ çirkin bir kahkaha attı. Gereksiz ve çirkin…

 ‘’  burada yatanlaaaaar cesedi tespit edilemeyenler, burada yatanlaaaaar teröristler, burada yatanlaaaar kimsenin sahip çıkmadığı yitik ruhlar. Acıyın onlara ’’

Bir tabelanın yanında durdu.

‘’ 41708 ’’

‘’  Bakın gençler bu 41708. Burada yatan herif doğduğunda birileri oğlum oldu diye sevinmişti. Kapının önünde bekleyen, beklerken volta atıp paket, paket sigara içen babası güzel haberi alınca gözleri dolmuş, karısına sarıldığında hafiften duygulanmıştı o sert, o kabadayı, o  heheeeyt babası, oğlunu ilk gördüğünde ise direk ağlamıştı zaten. ’’

 

Sigarası bitti, hemen cebinden bir tane daha çıkardı.

Maltepe sigarası.

‘’  Ne var lan, bizim zamanımızın en kral sigarası buydu, götüm sigaramı beğenmiyorlar tiplere bak ’’

Seyircisi ile etkileşim halinde kalmaya özen gösteriyordu.

Kibriti ağzına yakın tutarak çaktı ve önce kibritten yükselen dumanı içine çekti, onu üflemeden sigarasını ateşledi ve onun dumanı ile birleştirip ekşi iğrenç bir duman üfledi.

‘’  Ulan hayaletim, sigara içtiğime şaşırmıyosun da içtiğimin Maltepe olduğuna mı şaşıyorsun?  Neyse ne anlatıyordum. Heh. 41708. Yahu bu çocuk doğduğunda  sevinen insan sayısı beni ömrüm boyunca beni insan diye sevmiş insanlardan daha fazladır. Bu çocuk büyüdüğünde öyle yakışıklıymış ki, kızlar buna teklif edermiş, şaka gibi ’’

 

Hayalet tabelanın üzerindeki tozları silkeledi. İçinde yatana bir sempati beslediği belliydi.

‘’  Kızlar, kaçınız bir erkeğe çıkma teklif edecek kadar pervasızca beğendiniz onu bakiym bir söyleyin abinize?  Ya siz gençler, kaçınız şöyle eli yüzü düzgün taş gibi bir hatundan teklif aldınız. Rakamlar yüksekse ben de ne olayım? ’’

Daha ne olacaktı ki hayaletti işte.

Bu saçma sapan sempatik olma çabaları pek de yakışmıyordu esasında ama bunu bildiği halde hayalet bu sanki program sunarmış gibi tavrına devam ediyordu.

‘’  Peki  doğumuyla hanelere neşe katan, büyüyünce kızların sevgilisi olan, istikbali parlak bu genç arkadaşımızın sonu neden kimsesizler mezarlığı oldu. Neredesiniz ey kızlar, neredesiniz anneciği babacığı, neredesiniz? Ah siz insanlar, bir zamanlar ben de sizler gibi etten bir kıyafet giyer, aranızda gezer ve sizin kıymetli dediğiniz şeyleri ben de kıymetli sanarak onların peşinden giderdim, bak şimdi ne oldu? Çünkü bok vardı. ‘’

Hayaletin ses tonu  ‘’ öğreten adam ’’ modundaydı. Kitlesine ibret alması gereken şeyler söylediğinin altını kalın kalın çizmeye çalışıyordu sesiyle ki birden iğrenç ve balgamlı bir öksürük krizi başladı. Öksürdükçe sarsılıyor, sarsıldıkça üst başındaki tozlar uçuşuyordu. Çıkardığı patırtıdan mezarlıktaki yaprakları yoluk, dutları yenmiş ağaçlarda uyuyan kuşlar küfrederek kaçıştı.

Hayalet öksürük krizini atlattıktan sonra yukarı bakıp ‘’  Asıl ben sizin amk. Leş kargalarına bak hele bir de ana bacı yapıyorlar. Neyse ne diyordum, heh. 41708. ’’

İstifini topladı, boğazındaki balgamı suni bir öksürükle temizledi ve ‘’  Ailesi reddetti, seven herkes unuttu bu adamı. Neden mi? Çünkü bu adam bir geri zekâlı. Her şey iyiyken her şeyin devamlı iyi gideceğini sanmak, bu ancak geri zekâlılıktır. ‘’  

Artık iç geçirir gibi, ya gördün mü ebeninkini der gibi konuşuyordu. Lafa daldığı için içmeden kendi kendine biten sigaranın ateşi parmağını yakınca ani bir sızlanıp parmağını ağzına soktu, sigarayı fırlattı ’’ biz alıştık siz alışmayın olm, içmeyin bu zıkkımı ’’ diyip devamına da okkalı bir küfür ekledi, yeni bir sigara yakıp lafına devam etti.

‘’  Bu mal akarken doldurmadı, ailesinin parasını varını yoğunu yedi bitirdi, babanın dükkanı batırdı, kalanı karıya kıza yedirdi, kokaine yüklendi, eroine merak sardı, en son torbacılık, fuhuş, aklınıza gelecek bir adamın yapacağı en aşağı şeylere kadar düştü. E tabi böyle olunca, baba kalpten anne kahırdan gidiyor. Onların mezarının yeri belli, onlar giderken helallik alıp gittiler ’’

Eğilip tabelayı okşadı. ‘’  Peki ya bu? ‘’  Üçün birini aldı, tüm ailesinden herkesten o kadar çok kopmuştu ki öldüğündeni bırak yaşadığından haberdar olanı bile pek kalmamıştı. Bir zamanlar birileri için vazgeçilmez birisiydi, birilerinin başkasına kaptırmak istemediği hırsı, birilerinin geleceğe dair umudu? ‘’

Başını iki yana salladı, yitip gitmiş ruhlar işte dedi galiba, yada öyle bir şey.

‘’  Ben bunun hikayesini buraya ilk günü yattığında dinledim, zaten ertesi günü bir daha hiçbirinden ses seda çıkmaz. Burası yattığında huzur bulanların yeri, azabının bile tek düze ve sürprizsiz ilerleyişinden huzuru bulabilenlerin, söyleyecek sözü kalmayanların yeri. ’’

Yerinde doğruldu, konuyu toparlayacak gibi bir hali vardı. Başını aşağı yukarı sallayarak ‘’  El ayak çekildiğinde hatırını sordum, etleri toprak altında ruhu yanımdaydı, bir an önce yatmak istiyordu ruhu da. Dedim lan dur iki kelam edelim, peki abi dedi. Dedim evlat, neden buradasın? Şimdiye dek anlattıklarımı işte anlattı uzun uzun, bir de sonunu ’’

‘’  Artık ciğerim nefes çekmiyordu abi, zor soluyordum, ellerim ayaklarım bir tuhaftı ne biliym, sanki insan biliyor öleceğini. Her şey son bulduğunda insan ölümü kucaklıyor, o kadar soğuktu ki o his, anamla babam aklıma geldi. Benim bu sonunu göremediğim yolun o karanlık noktasına onlar çoktan varmıştı bile. Çok üzüldüm onlara biliyor musun abi. Mezarlığa gideyim anamı babamı göreyim demiştim. Zorla ite kaka kendimi yürüyebilmiş, güç bela mezarlığa varmıştım. Ama anamın babamın kabrine varamadan yere düştüm. Artık organlarım iflas etmişti sanırım, hastaneye gidemedim götürenim yoktu, öldüm ama ölüm nedenimi ben bile bilmiyorum. Toprağını koklayacaktım annemin, son hatırladığım o olsun istemiştim. Biliyor musun abi, ben çok güzel resim yapardım ’’

Hayalet son cümleyi söyledikten sonra bir miktar sustu. Tabelanın önüne yere oturdu. Bir sigara  yaktı. Derin bir nefes çekti. O cümleyi duyduğunda hissettikleri aynen tekrar canlandı içinde. Atmayan kalbi bir ısındı şöyle, sonra taş gibi soğudu.

‘’  Gençler bu bana adamın son lafı oldu, sonra geldi uzandı toprağının içine ve sustu, gördüğünüz gibi benden başka ziyaretçisi de yok. Öldüğünde üstünde kimlik bulunmadı, bir uzaktan birilerini bulmuşlar ama aradıklarında gebersin bize ne demişler, belediye de getirdi buraya gömdü işte ’’

Hayalet ayaklandı, ilk defa sigarasını dibi gelmeden yere attı ve üstüne düşmanını ezer gibi bastı.

‘’  işte böyle gençler, buradan almanız gereken ibreti söyleyeyim mi?  HİÇBİR ŞEY.  Evet bakma lan bön bön hiçbir şey tabi. Ne sandın burasını kalp gözü mü? Önemli olan hikayelerdir, kutsal kitaplar bile hikaye anlatır, o öyle yaptı bu buraya gitti, şu şöyle dedi. Her şey hikayedir,  hayat bir hikayedir, birileri şahitlik eder hayatların hikayelerine, birileri anlatır şahitlerden duyduklarını, birileri de bundan bir ders falan çıkarır. Ders falan yok salaklar, Tanrı yazı tura atıyor her ölene. İnanana cehennem, inanmayana yok olmak ki bu en büyük cehennem. Düşünsene yoksun, berbat bir şey. Ben öldüm yine de takılıyorum bak kazık kaktım gidesim yok. Çünkü anlatacak hikayelerim var. Hikayesi bitenler burada, sona ermenin huzuru ile yatıyorlar. Sen hiç huzurla yattın mı? Kalktığında bekleyen kaygıların olmadığı bir uykuya daldın mı? İmkansız, bunlar hikaye,  ‘’

‘’  Hikayeler neden mi var, hiçbir hikaye okumasan yahut dinlemesen bile sen kendi kendinin hikayesinin kahramanısın, yada yaptığın tercihlere göre o hikayenin kötüsüsün  tabii ki. Hikayeler neden mi var dedim bak nedenini söylemedim, çünkü hikaye yoksa hiçbir şey yok. Sadece kendinle baş başa kalırsın, hikayeler yoksa ölüm var, ölüm yoksa bile onun düşüncesi var. Ölümü unutup hayatın bomboş kaygılarına dalasın diye hikayeler var, ibret aldığını sanıp aslında hiçbir halt öğrenmeyip aynı hataları yapasın diye var hikayeler. Sonra da kendine kızasın diye. Bak tüm bunları yaptığında yine kendi hikayenin kahramanısın. Evren bir hikaye, burada yatan her ceset bir hikaye. Hikayeler sen düşünme diye var anladııın?  ’’

Hayalet artık gülümsüyordu. Sanki deminki hikayenin gamını pasını üstünden atmış gibiydi.

‘’ yalnız soruma cevap almadım. Kalktığında bekleyen kaygıların olmadığı bir uykuya daldın mı? ‘’

Hayalet utanmadan nah yaptı.

‘’  Hee daldın daldın, bak daldın. İmkansız, para babası olsan, haremin olsa, yine derdin olur o da ölümdür. Burada dertsizler var, birilerine dert olanların, kahır olanların hikayeleri var. Artlarında bıraktıkları tek şey de bu. Hikayeler. Sorunda hikayelerini anlatamadan soluğu kimsesizler mezarlığında almaları ’’

İğrenç bir espri yapmıştı, mezarda yatanların soluk aldığı falan yoktu.

‘’  Anladın mı espriyi, soluğu aldılar burada. Aman neyse, ezcümle sevgili kitlem, hikayesini anlatamayanların hikayesini dinlemek için buradasın ve yine burada olacaksın, anladın mı olacaksın. Sonra karışmam haaaa. Amma çok hikaye dedim yalnız, bi çirkin oldu sanki ’’

Edecek son bir cümlesi kalmıştı metruk hayaletin. Onu da etti, göz kırpıp öpücük atma gibi bir iğrençliğe de imza attı ve el sallayarak yok oldu o anda.

Yerini mezarlığın cırcır böceklerinin sesine ve kasvete bıraktı.

 

                                                                                        ***

İnstagramdan canlı yayını, hayaleti ve anlattığı hikâyeyi hayatında ilk defa hissettiği bir hayretle gözlerini kocaman açarak izleyen kadın elindeki kalın iğneyi aldığı metal tepsiye bıraktı. Önündeki sedyede öldürmek üzere olduğu kurbanı vücudunda iğnenin açtığı sayısız yaradan dolayı oluk oluk kanayarak ölüme her geçen saniye biraz daha yaklaşmaktaydı ama kadının ona olan ilgisi sıfıra inmişti.

Bu izlediği hayalet, ilk kurbanlarından birinin hayaletiydi…

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 2 : ‘’ 27256 ‘’

 

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

‘’ bir saniye bekleyin, şunu yazmam lazım. ‘’  

Hayalet elinde cep telefonu ile birileriyle hararetli bir yazışma içindeydi. Aldığı cevapları okudukça kıkırdıyordu, sonra bi zahmet işini hatırlayıp ‘’ meşgulüm sonra şaapalım. ‘’  dedi ve telefonunu cebine koydu. 
‘’ Burada olmaya bayılıyorum. ‘’   dedi şımarık bir ifade ile. 
Dinleyicilerine sanki dizi izliyorlarmış, en sevdikleri talk Show un yeni bölümünün başına geçmişler gibi muamele ediyordu. 
‘’ Burası kimsesizler mezarlığı. Ben kim miyim, bir hayal et bakalım kim olabilirim? ‘’ 
İğrenç esprisini insanlar anlasın ve gülsün istiyordu. 
‘’ anladın mı, bir hayal et, hayalet. ‘’ 
Kimse gülmedi…
‘’ Neyse, bugün size bir arkadaşımın hikâyesini anlatıcam. Ben anlatıcam çünkü kudreti olsa da şu mezardan kalkıp anlatabilecek olsa dahi anlatamazdı. Buraya etleri serildiğinde ağzının içinde maalesef bir dil yoktu. ‘’ 
‘’ 27256. ‘’ 
Hayalet sanki tabela ile poz veriyormuş gibi yanına eğildi ve yüzünün yanına tabela gelecek şekilde bir süre öylece durup poz verdi.
Mavi renkli tabelanın yazıları kabartma şeklinde boyutlu ve beyaz renkteydi. Tabelanın sopası da mezarın toprağına iyice saplanmış yerinden öyle kolay hareket edecekmişe benzemiyordu.
‘’ Gençler bu mezarda bir garip var. Bu hikâyemi dinlerken bu şarkıyı dinleyebilirsiniz arkadan. Şimdi bana söyletmeyin, kendiniz açın dinleyin en temizi.''

‘’ Açtınız mı şarkıyı heh güzel, bu mezarda bir garip var işte. Adı... ‘’  
Sanki ağzından kaçacakmış gibi elleriyle ağzını kapattı. Aslında bu sahneyi önceden planlamıştı.

‘’ Neredeyse adını söyleyecektim, adının bir önemi yok gençler. Adı Ayşe olsa ne olur, Fatma olsa ne olur. Fark yapmaz. O yüzden size isim yok... ‘’ 
Hayalet bir sigara çıkardı paketinden. 
Maltepe…
‘’ Pardon ya, kusura bakmayın, ben sizin gibi baba parası yemiyorum, ya da işi tıkırında falan değilim. Paramız buna yetiyor anladınız mı?  Hem ben alıştım hafif, çok şey değil öksürtmüyor o kadar… ‘’ 
Sigarasını yaktı ve derin bir nefes çekti. Aslında hiç memnun değildi içtiği zıkkımdan, kendini kandırıyordu işte alıştım diye. 
‘’ Bu kızcağız bir ana babanın ilk kızı olarak dünyaya geldi. Hiç kardeşi de olmadı. Çünkü temizlikçi olan annesi başka doğurmaya fırsat bulamadan cam temizlerken 6. kattan aşağı düşüp ölmüştü... ‘’  
Gülecek gibi oldu ama gülmedi, ‘’ böyle ölüm mü olur lan. ‘’  dedi içinden. 
E olmaz olsun ama vardı. 
‘’ Babası içine kapandı, karısını sevdiğinden değil de hani, bir alışkanlık diyelim. Herkesi eleştiren, cehennemlik ilan eden, kimsenin dinini,  tarzını beğenmeyen bir herifti. Adını vermeyeyim de şimdi bir cemaattendi. Benden duymadınız. ‘’ 
Derin bir nefes çekti, telefonu titreşip duruyordu. Mahcup hissetti. 
‘’ Çok pardon, çok özür dilerim. ‘’  diyip telefonu eline aldı ve karşı tarafı çaldırmaya başladı ‘’ ya bebeğim işim var ama dedim sana, yeni bölümdeyim bak hikâyeye başladım, ama olmaz ki böyle. ‘’  
Sesine sert erkek tavırları vermeye çalışıyordu, sert ama kendisine yapılan yaramazlığı da mazur gören cinsten. 
‘’ Tamam arıycam, tamam… Ben de seni... sensin o…. ‘’ 
Fingirdemesi bitince yüz ifadesini düzeltti, boğazındaki balgamları temizledi, ‘’öf sigara bitti yine haybeye’’ dercesine izmariti atıp yeni bir tane yaktı. 

‘’ Neyse gençler nerede kalmıştım. Heh şimdi bu bizim kızcağız biraz büyüyünce tabi dini eğitimler, hatimler falanlar başlamış. Baskıcı aile, zorla din baskısı falan derken, bu kızda bir haller peyda olmaya başlamış. İçinde konuşan sesler varmış ve şeytanın sesini duymaya başladığına inanmış. Yahu diliyle söylemese bile nerde dinle alakalı bir şey geçse içinden bir ses ona küfreder olmaya başlamış içinde. ‘’ 
Telefonu yine titremeye başladı. 

‘’ Yok gençler bu rahat vermeyecek. ‘’  diyip teli kapadı. 
Galiba o arada bir küfür etti ama tam duyulmadı. 
‘’ Tabi kız baskıyla bile olsa sonuçta dindar, içinden en kutsallarına küfürler yağdıkça kahroluyor, sus susmaz, dur durmaz… Bir bilene danışmaya karar vermiş. Kurstan arkadaşının annesi pek bir hanım, pek bir bilgili diye bilinen biri olarak bilindiğinden, bir gün hiç alışkanlığı olmasa da arkadaşının peşine takılıp evine gitmiş. İlk fırsatta sormuş tabi. Kadın hemen kaynak göstererek şeytan vesvese yapar, içinden geçenden mesul olunsa cehennem insan dolar gibi bir şeyler söyleyip kızı yatıştırıp göndermiş ‘’

Kızın tabelasına baktı, ‘’ cahillik çok başka bir şey ‘’ dedi. 
Çöktü yere, çok ayakta duramıyordu sanki. Dizleri ağrıyordu. Gözleri de iyi görmüyordu. Demin ayağının dibinde bir fare dolaşmış görmemişti, şimdi ise farenin üstüne oturmuştu ama yine görmemişti. Fare hayaletin içinde olduğunun farkında olmadan biraz havayı koklayıp sonra mezarlığın karanlığında kayboldu.

‘’ Kızın durumu gitgide beter olmuş. Şeytan sesi duymak nedir, kızda sendrom var, küfretme sendromu. Taharet mi tuhuret mi ne, ben çok şey etmiyorum. İçinden ettiği küfürleri dışından da etmeye başlayınca tabi bu cinli diye başlamışlar hocalara götürmeye. ‘’ 
Sağ yanağıyla gülümseyerek ‘’ hıhh ‘’ yaptı. İçi acıyarak gülmek herhalde böyle bir şey oluyor. 

‘’ Daha sonrası tabi daha da malum. Cinci hocalar genç kız bulmuş, adını cinliye çıkartmış durur mu? Vermişler coşkuyu. Kız derdini anlatamıyor zaten tacizlerden stres de tetiklemiş hastalığını üç lafından beşi küfür anasını satiym. Babası da düştüğü bu durumdan mustarip kırmış kafayı. Bir an önce ölürse belki amel defterine daha çok günah yazdırmasını engelleyip ahiretini kurtarabilirim düşünmüş o küçük beyniyle ve sonunda cinnet geçirmiş. Kızı götürmüş ormana, bağlamış ağaca, kalın bir sopayla önce bütün dişlerini dökene kadar ağzına vurmuş, sonra da dilini kesmiş. Dişleriyle dilini almış ama yanına bak ben burada şüpheleniyorum. Almasındaki amaç sözde ahrete bu pislenmiş dille dişle gitmesin, yani öldürürken kızına iyilik ediyor. Ama bana kalsa ceset teşhis edilemesin gibi bir durumda var bak... ‘’ 

Hayalet son cümlelerini tek kaşı havada söylemişti. Aptal bir ‘’ benden kaçmaz ‘’ edası takınmıştı yüzüne, hal ve hareketlerine. 

‘’ Sonra tabi kızı öldürdü, kendisi de kardeşinin yanına Almanya ‘ ya gitti. Şimdi kayıp ilanı veren olmadı mı bilmiyorum. Hısım akraba kızı Almanya ya gitti babasıyla, orda helal süt emmiş biriyle evlendi ordan da kocasıgil işi Afrika ya taşınınca dünyanın bir ucuna gitti biliyor. Kim neresinden uydurduysa artık. Ormanda bulunan ceset de tabi teşhis edilemiyor bir türlü, soluğu kimsesizler mezarlığında alıyor. ‘’ 
Hayalet yine tabelaya doğru eğildi, kızın toprağını sevdi. Eli toprağa dokunmuyordu ama belli ki kızın ruhaniyetine dokunuyordu. 
‘’ Bu kızcağız, teşhisi konmamış bir hastalıktan mustarip oldu, bu da ölümüne sebep oldu. Kızın hastalığı değil kast ettiğim, onu bu kadere mahkûm edenin hastalığı tabii ki. Burada şimdi size dinden carttan curttan konuşacak halim yok gençler, ama şunu biliyorum olay bu değil, bu şekilde değil ölümden sonraki yaşam, ortamlar falan. Bu kadarını söyleyebilirim... ‘’ 
Başını öne eğdi, karışık toz pislik içindeki saçlarını karıştırdı, sonra da geri savurup derin bir nefes aldı. 
‘’ Kız buraya geldiğinde dilsizdi. Hikayesini onun dilinden değil, kalbinden dinledim. Şunu bilin ki ölüler bile yalan söyler, ölüşleriyle yalan söylerler misal. Öldü sanırsın, intihar etmiştir, intihar sanarsın öldürülmüştür. Takdiri ilahi sanarsın ihmaldir. Ölüler bile yalan söyler fakat kalp yalan söylemez. Ben hikâyesini kalbinden dinledim... ‘’ 
Fare tekrar hayalete doğru gelince bu sefer fark eden hayaletin o bütün karizması anında paspas oldu. O pis kahverengi şişman fareyi görür görmez ‘’ fareeee, ıyy. ‘’   diye viyakladı. Yerinde zıpladı sövdü saydı. Fare tabi ne görüyor ne de duyuyordu onu. Gayet doğal ve kendi tercihleri ile hızlı hızlı ilerledi ve yine uzaklaştı görünürden.

Hayalet eliyle makas işareti yapıp ‘’ buraları keselim şaapmayalım ‘’ dedi. 

‘’ Kulağımı göğsüne dayayıp kalbini dinlediğimde bir genç kızın hayallerini, umutlarını, içindeki saf temiz inançları dinledim. Eh bu da formatımız olsun, size etlerinin serili olduğu kabre ruhu uzanıp dinlenmeye çekilmeden önce son söylediği şeyleri size onları ağzından ya da kalbinden söyleyeyim... ‘’ 
Bir sigara daha yaktı. Burası formatın vurucu yeriydi hayalete göre. Yüzünde herhangi bir şakacı ifade, yumuşak bir ifade yoktu. Sadece olduğundan çok daha vakur durmaya çalışan bir hayaletin takınacağı tavır ve ifadeler seremonisi gelip geçiyordu mimiklerinde. 

'' Bana dedi ki, abi ben gitmek istemiyorum. Benim daha yaşayacak bir sürü şeyim yok mu? Ben ne yaşadım ki, ne gördüm, ne tattım, böyle mi olacaktı? Ben daha hiç sevilmedim, birilerinin en sevdiği olmadım. Bir tatlıcı vardı beni zorla gönderdikleri kursun karşısında. Çıkışta eve giderken ordan pasta alırdım minik. Haftada bir, pek harçlığım olmazdı ama ona biriktirirdim. Son sefer gittiğimde bitmişti, içimde kaldı. Hep bu cinciler bitse, hasta zihnimden çıkan küfürler bitse, her şey iyi ya da kötü değil sadece normal olsa ve ben bir dilim pasta yesem diye hayal ettim son günlerde olmayacak mı? Ya anne olcaktım ben. Olmıycam mı şimdi... ‘’ 

Hayalet iç çekti, takım elbisesini bir duruşunu kravatını falan düzeltti. Artık kızdan bahsederken daha saygın görünmesi gerektiğini düşünüyordu. 
‘’ Gençler ne diyeceğimi bilemedim. Kızın kalbi bunları söylerken yüzü bana nasıl bakıyordu tarif edemem. O kadar edebiyatım olsa zaten burada olup size çene çalıyor olmazdım. Kıza şunu diyebildim sadece, merak etme bazen en iyisini yaşar en kötüsüne gidersin, bazen tam tersi. Sen kötüyü atlattın, şimdi her şey daha iyi olacak. Uzan şöyle dedim ona, mezarını gösterdim ruhuna. Söylediğin şeylerin tamamı bir heves bir istek, gerçekleşmesiyle iç huzuru verecek şeyler değil. Uzan şöyle aradığın huzuru asıl burada bulacaksın dedim, ve uzandı. ‘’ 

Bir sigara daha yaktı… ‘’  Size söylemiştim, hikâyelerini anlatıp mezarına yatan ruhun daha sesi çıkmaz, ama onun çoktan sesini kesmişlerdi girdiğinde. Farklı bir durumu vardı. Bazen ona vaat ettiğim huzuru yaşıyor mu, yoksa hayal mi sattım öğreneyim diye gelip mezarına kulak kabartıyorum, tek duyduğum sessizlik…. ‘’ 
Derin bir nefes çekti sigaradan, üfledi ve telefonunu tekrar açmak üzere yan tuşuna basılı tuttu. Telefon büyüktü elinde zor tutuyordu. Açılmasını beklerken son sözlerini söyledi. 

‘’ Sessizlik hikâye anlatmaz gençler, o yüzden çok başında kalamıyorum. Sessizliğe bende katlanamıyorum. Siz siz olun sessizliği dinlemeye kalkmayın, sessizliğe kulak kabartmayın. Yoksa o sessizliğin içinde bir şeyler duyarsınız ve duyduklarınız hoşunuza gitmez, hem de hiç. Benden söylemesi... ‘’ 
Sigarayı attı ve yine düşmanını ezer gibi ezdi. Telefon açılmayı başarıp kendine gelir gelmez bir ton mesaj geldi, inceden başı dertteydi anlaşılan. 
‘’ Neyse gençler, size doyum olmaz. Görüşeceğiz, burada daha anlatılması gereken çok hikâye var. Tek sorun fazla zaman yok, benim için bile. ‘’ 
El sallayıp öpücük attı ve telefonu kulağına koydu hayalet. 

‘’ ya bebeğim rezil ediyorsun insanı, kapattım evet kapattım, bir iş yapıyorum burada. Özür dilerim. Haklısın başlamadan halletmem lazımdı hadi yapma böyle. ‘’ 
Hayalet aniden irkildi, çünkü fark etti ki gitmeyi unutmuştu. Ne anlatmaya çağırdığı kitleye ne göstermekte olduğunu fark edince utandı ve yerin dibine girdi. Hayır utancından değil, hayalet kelimenin tam manasıyla ağır ağır yerin altına doğru girdi ve gözden kayboldu. 
Kimsesizler mezarlığı hayaletin gidişiyle tam manasıyla kimsesiz kaldığında kızın mezarından çok ufak, duyması çok zor birkaç ses ya da sescik, nasıl tabir edilir, bir mırıltı geldi sanki.

‘’ Ben de seni seviyorum canım, çocuklara annem bakar merak etme, hadi o minik pastalardan yemeye gidelim yine ‘’

 

 

 

-      KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 3: ‘’ NUMARASIZ ‘’

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

Hayalet ona hayran olan, arz-ı endam etmesini bekleyen kitlesine kavuşmanın verdiği mutlulukla doluydu, içi içine sığmıyordu.  Belli ki hikâye anlatmadığı zamanlarda canı sıkılıyordu bu metruk ruhun.  Kimsesizler mezarlığı yeni bir cenaze gelmediği sürece sessiz, sedasız ve tekinsiz bir yerdi çünkü.  Evet, bir hayalet için bile.

‘’ Size daha önce hikâyelerden bahsetmiştim ve insanların birer hikâye olduğundan.  Peki, sadece insanlar mıdır hikâye olan? Seslerinizi duyar gibiyim, tabiiii ki haaayıııır’’

Hayalet son cümleyi öğretmenin sorusuna hep bir ağızdan cevap veren ilkokullu gibi vurgulayarak söylemek için epeyce çabalamıştı. Bu gece sanki biraz daha şık  görünüyordu hayalet.  Gri takım elbisesi daha bir az toz pas içindeydi, saçları eskisinden daha az dağınıktı ve gezindiği yerlerde kesif bir limon kokusu bırakıyordu. Lafına devam etti gevşek gevşek.

‘’ Hayvanların da hikâyeleri vardır, anlatılması gereken ya da seyredilmesi gereken hikâyelerdir bunlar.  Burada olduğunuza göre gençler, ben anlatacağım ve siz dinleyeceksiniz’’

‘’ Kimsesizler mezarlığında bulunanların mezar taşı olmaz.  İsimleri cisimleri de olmaz, sadece birer numaradan ibarettirler ve tabii ki o numarayı ihtiva eden basit metal bir plakadan.  Ama sonuçta burada insan ya da insan kalıntıları bulunur. ‘’ Hayalet bunun gibi düşüncelerin aklımızdan geçtiğini bir kâhin edasıyla öngörerek devam etti anlatmaya.

‘’ Ah gençler içinizden geçeni biliyorum, ama hayalet abi burada hayvan ne gezer diye? Gezer canım kardeşim, gezer.  Hayvanlar her yerde. ’’

Mezarların sıra sıra bulunduğu patikanın karşısına doğru yürüdü hayalet.  Aslında tam olarak yürümedi, biraz suda yürür gibi biraz süzülür gibiydi hareketleri.  Durduğu yer ise sıradan yeşilliklerin olduğu, çayır çimen bir yerdi.

‘’ Burada yatan köpeğin adını bilmiyorum, bilsem de söylemezdim sonuçta ama bilmiyorum bana söylemedi.  Ben adını pilot koydum, nedenini sonra anlatıcam.  Pilotu, aslında pilottan geri kalanları buraya saçı sakalı birbirine karışmış, bir ayağı topal aksayarak yürüyen bir adam getirdi.  Adımlarının ardında kan ve gözyaşı damlaları bırakarak geldi, öyle de gitti geri.  Buraya gömmeden önce dakikalarca ağladı öptü onu, sonra da uzamış içi pislik dolu tırnakları ile pençe gibi görünen ellerini kullanarak kazdı burayı ve köpeği usulca yerine bıraktı.  Hareketleri o kadar nazikti ki, bu paspal görünümlü adamdan böyle bir hareket ister istemez beklemiyorsunuz izlerken.  Ama adam öyleydi, saygı değer bir emaneti kırıp dökmüş mahvetmiş bir şekilde yerine sahibine teslim ediyor, bunu yaparken de utançtan yerin dibine giriyor gibiydi. ’’

Hayalet bir sigara yaktı.  Sigara farklı bir markaydı her zaman içtiğinden.

‘’ Adam ağlaya ağlaya giderken tabi ben pilotla konuşmaya başladım.  Köpek adamla yol arkadaşıymış, yoldaş yani, açlığa da tokluğa da.  Sıcağa da soğuğa da falan anladınız işte.  İnsan yılıyla 7 yıldır beraber sokaklarda yaşam mücadelesi vermişler.  Adamın kimsesi yokmuş, duruma bakılırsa onun da sonu burası olacak yani, bakalım kısmet bekliyoruz ’’

Hayalet arada duruş pozisyonunu değiştiriyor, bir sağ adımını öne alıyordu, bir sol adımını. Sanki ağırlığını bir ayağından diğerine değiştirip duruyor gibiydi, tabi bir ağırlığı var ise.

‘’ O aralar tabi dilencilerin banka hesabında bilmem kaç milyon lira çıktı, bilmem ne oldu haberleri pek meşhurdu.  Bu haberleri izleyip, izleyip biz boşa çalışalım bunlar yattığı yerden milyoner olsun diye düşünen sarhoşun biri bunun yoldaşını bir gün gözüne kestirip buna dalmış, çıkar lan paraları biz 3 kuruş için köpek gibi sürünüyoruz, sen yattığın yerden oh ne ala diyerek’’

Sarhoşun konuşmasını taklit etmeye çalışmıştı hayalet ama hiç olmamıştı, iğrenç bir taklitti.  Belki de yaşarken ağzına içki sürmemiş biriydi.  Oyunculuk yeteneği de yerlerdeydi, belki de bu hikâyeleri anlatan kişi olma rolü başka herhangi bir aday olmadığı için ona kalmıştır.

‘’ Sonra gençler tabi arbede çıkıyor, sarhoş bizim sefalet babayı dövüp bayıltıyor tabi dağ gibi herif sarhoş marhoş ama bir çaktı mı amel defteri kapatacak gibi bir tipmiş.  Onla da doymuyor tabi küfrede küfrede bıçaklıyor bizimkini. En hayati yerlerine gelmediği için adam ölmüyor.  Sadece yığılıp kalıyor orada.  Pilot da tabi saldırıyor bu arada ve yoldaşından da daha dişli çıkıyor bana sorarsanız. ’’

Son cümlesinin ardından ağzıyla köpek gibi ısırma hareketi yaptı, yüzünde hafif kıkırdamalı bir ifade vardı, köpek gibi hırlayarak yaptı bunu.

‘’ Tabi canı yanan çam yarması da köpeği bıçaklaya, bıçaklaya halletmiş bir güzel, sonra da kuyruğunu ve kulaklarını kesmiş, tekmelemiş etmiş falan canı yandı ya pilot kapmış yarım kilo et bundan. Aslında kuyruğunu ve kulaklarını kestiğinde pilot hala canlıymış, bana sorsanız anlattıklarından anladığım şu.  Pilot istese o yara berelerden kurtulur ve hayata tutunsa yaşamaya devam edebilirdi. Ama yoldaşının da öleceğini sandığı için ve artık yorulduğu için, yaşadığı yaşantıdan, bir gün aç bir gün tok geçirmekten yılmış.  Artık gitme zamanı geldi diye düşünüp kendini bırakmış. ’’

Artık alışkanlığı olduğu üzere toprağını sevdi pilotun.  Bir sigara daha yaktı, bu sigarayı içerken daha derinden hatta bazen iki kere nefes çekiyordu.  Sigara nın hayalete hafif geldiği ortadaydı.

‘’ Şimdi gençler işin ilginç tarafını söyleyeyim.  Yılların hayaletiyim, bunu ilk kez gördüm o yüzden ilginç.  Pilot ile konuşmamızı yaptığımızda ben baya üzgündüm, onu da aradığı huzurdan daha fazla ayrı kalsın istemediğimden bir an önce azat etmek istedim.  Hadi geç yerine yat, dünya bu, sen yine de elinden geleni yaptın dediğimde pilot cevap olarak bana ben insan değilim ve burada işim yok artık kalmadı abi, çekeceğim kadar çektim, oysa çekmeye değil mutlu olmaya gelmiştim, bana öyle söylenmişti.  Neyse hep de mutsuz değildim esasında çok da şimdi şaapmıyim, hadi kal sağlıcakla yengeye selam dedi ve gençler burayı iyi dinleyin, serbest bırakılmış bir Çin balonu gibi gökyüzüne süzüle süzüle uçtuuuuu gitti’’

Gözleri yavaşça topraktan semaya doğru kaydı.  

‘’ Belli ki pilotun ölüsünün kabirde işi yoktu  gençler.  Yerin dibi var, yer var ve gök var.  Pilot un yeri belli ki göklerdi, biz yerlilerin yeri değil, yerin dibi hele hiç değil.  En azından köpekler için durumun böyle olduğunu söyleyebilirim bizzat gözlerimle gördüm.  Herkes yerini bilsin diye diyorum bunu, anladınız siz. ’’

 

Sigarayı sinirle yere attı ‘’ amaaaaan’’ diyerek, hiç ama hiç tatmin olmuyordu.  Sonra çıkarıp paketi de buruşturup attı.  Katran zifir vs gibi tüm değerleri 1 ve 0,1 olan, diğerlerine göre görece daha az zararlı olduğunu iddia eden bir sigaraydı ama bizim hayaleti kesmemişti.

Hayalet, bu sahneleri de kes gibisinden eliyle makas işareti yapıp sonra da tekrar lafa girdi.

‘’ Şimdi lafın başında size bir hayvanın hikâyesi olur mu demiştim, tabi ki de hayvandan kast ettiğim Pilot değildi.  O bir köpekti, bu hikâyenin öznesi olan asıl gerçek hayvan bu vahşeti uygulayan hayvan, bu cana kıyan hayvan tabii ki.  İnsanlar dil ve akıldan yoksun ilan ettiği her canlıya hayvan der, bu kanı döken asıl dil ve akıldan yoksun birisi bana göre.  Konuşmayı bile doğru dürüst beceremeyen ve akıldan yoksun olduğunu anlamak için Einstein olmayı gerektirmeyen birisi.  Anlamadığınız şey şu, onlar sizden daha masum canlılar.  Bu dünyada insanlar hariç hiçbir canlının yapmayacağı iğrençlikler vardır, insan hariç hiçbir canlının düşmeyeceği utanç verici durumlar vardır. ’’

Ani bir öksürük tuttu, sigara değiştirdiği için eskisinden daha çok, daha sarsıcı öksürükleri oluyordu.  Birkaç küfürden sonra anca kendine geldi, toparlandı.

‘’ Ben burada kimsesizlerin kimsesi değilim, kimsenin kimsesi de değilim.  Yani artık öyle gençler, çünkü ayrıldık, benimkiyle. ’’

Üzgünleşti birden hayalet, ayrılığın ilk evresindeki rahatlık hissi yerini ikinci evresindeki ortada kalmışlık hissine bırakıyordu tam da o anda.  O olmadan da prezantabl olabileceğini kendine kanıtlamak istercesine üst başına özen göstermişti belli ki.  Zaten neden pilotun hikâyesini anlatıyordu ki bunu da anlamamıştı.  Birden aklına esip bu duygusal hikâyeye girmişti belli ki.  Ona da pişman oldu. 

Onunla o kısacık anda kurduğu duygusal bağı hatırladı.  

‘’ Madem mezara yatıp susmak zorunda değildi, neden uçtu gitti ki.  Dost olabilirdik.  Beraber takılabilirdik, birbirimizin kimsesi olabilirdik, birbirimize göz kulak olabilirdik, bende yalnız hissetmemek adına burada gelip size çene çalmazdım’’

Hayalet içini çekti, hayatında belki bir kere olabilecek bir fırsatı kaybetmiş gibi hissediyordu ve şimdi anlatırken o içindeki yokluk hissini tekrar güncel bir şekilde yaşamıştı.

‘’ Neyse her şey olması gerektiği gibi oluyor işte’’

Hayalet aniden yok oldu gitti, gözlerinin aniden nemlendiği görülsün istememişti, ama görüldü.  Bazen böyle gülerek mutlu başlayan günler aynı şekilde bitmiyor maalesef.  

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 4: ‘’ SORU CEVAP VE YORUMLAR ‘’

 

-          Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

 

‘’ Evet gençler bu bölümü soru cevaba ayırdım, bir de bir etkinliğim var, onu yapıcam.  ’’

Hayalet çocuk gibi şendi, elinde cep telefonu gözleri her zamanki ölü beyazı renginden son derece uzak, gayet capcanlı bir şekilde bakıyordu.

‘’ İnstagram da takipçilerimiz oldukça arttı ve tabi benimle iletişime geçmek istiyorlar, hikayeleri beğenenler var beğenmeyenler var merak ettikleri benimle alakalı şeyler var, sormak istedikleri bana söylemek istedikleri var.  Bunları bugün cevaplandırmak ve seslendirmek istiyorum ’’

Bir ünlü şımarıklığı, bir sahte mütevazılık halleri vardı üstünde, parmağını telefonun üstünde gezdirip gülümsüyordu.  Sevildiğini, ilgi gördüğünü, yada kendisine nefret duyulduğunu görmek bile aslında hoşuna gidiyordu.  Unutulursan asıl o zaman ölürsün ya, hayalet hatırlanıyordu ve biliniyordu böylelikle.

‘’ Abi seni çok seviyoruz, hikayeleri hayatları çok içten anlatıyorsun, bize çok dokunuyor.  Sana da dokunuyor mu? ’’

Hayaletin suratında bak şu haylaza der gibi bir ifade belirdi.  Böbürlenme fırsatı ele geçirmiş olmasının sevinciyle söze girdi.

‘’ Teşekkür ediyorum, ben de sizleri seviyorum.  Sevdiğim için buradayım, sevdiğim için anlatıyorum çünkü.  Ben bana dokunanları anlatıyorum ve kısa zamanda da böyle coşkuyla karşılanması, merak uyandırması beni çok mutlu etti ’’

Parmağıyla ekrandaki yazıları kaydırıp bir sonraki soruya geçti.  Ağzında yeni havalı bir sigara vardı.  Sağlam bir nefes çekti ve ortalığı duman etti.  Dumanların arasında da bir diğer soruya geçti.

‘’ Abi senin yüzünden sigaraya başladım, altta iban var aylık 300 lira ateşlersin.  Soruma geçince burası kimsesizler mezarlığı gençler diyorsun ama dedem de sizi takip ediyor, o nasıl olacak? ’’

Telefonu tutan elini aşağı indirdi, seyirciden iyi orta almış, edeceği lafla golü çakacak Cem Yılmaz edasıyla konuşmaya başladı.

‘’ Olm ölüyüm lan ben, ölüyüm ölü.  Hayalet sen bildin mi hayalet nedir? Ölmüş olan birinin ömür birikintisidir, bedeninden geriye kalan 21 gramıdır hayalet.  Benim ciğerim mi var? Ben yaşarken ağzıma sürmedim şu zıkkımı neden ben bilmiyor muyum pof, pof içmeyi, ama yazık etmektense kendime ciğerlerime içmedim.  Şimdi öksürtüp balgam yapsa da sonuçta ne olacak ruh kanseri mi olucam yani? Ha yaşarken içmedim diye çok yaşayıp kazık mı kaktım hayır, sonuç ortada yakışıklı bir ceset bıraktım ardımda ( tek kaşını kaldırıp söyledi bunu) Ama örnek alınacak tek bir hareketim yok o yüzden sana cevap olarak ben iban attım deden her ay 300 ateşlesin ona kendisini genç hissettirdiğim için ’’

 

Kendi kendine iğrenç iğrenç güldü gecenin bir saatinde mezarlıkta.  Hızını almıştı, sıcak hissediyordu.  Bir sonraki mesaja geçti.

‘’ Hayalet abi kimsesizler mezarlığı dedin, burada caniler teröristler var dedin, bize dram anlatıp duruyorsun.  Ben seri katillere meraklıyım böyle caniler falan nasıl oluyor çok ilgimi çekiyor, yok mu orda öyle tipler? ’’

Suratı ciddileşti hayaletin.

Vardı…

Girişte ettiği bazı laflardan bu mesajla bir kez daha pişman oldu aslında.  Ama bunu görev edinmişti.  Kötülerin de bir hikayesi vardı elbet.

‘’ Var… ’’ dedi.  Telefonun tuşuna basıp kapattı.  Bir elini pantolonunun cebine attı telefonu da cebe koyup ve diğer elindeki sigaradan son nefesi çekip yere bıraktı mikrofonu yere atan rapçi edasıyla.

‘’ Var ve onlar da anlatılacak.  Burada çok, çok kötü şeyler yapmış adamlar ve kadınlar var.  Burada olmayı sonuna kadar hak eden karanlık ruhlar var.  Kararmış ruhlar aslında, hakkında çok yanlış kanıya varılmış insanlar da var.  Ben bilinenin ardındaki gerçekler, gerçeği betimleyen hikayeler için buradayım.  Onlara da gelicez, takipte kal genç kardeşim ’’

Yeni bir sigara yaktı.  Buraya her yeni gelen cesedin ruhu ile konuşmuş, her birinin hikayesini dinlemişti. Bu hikayelerden bazıları hala gün gibi aklındaydı ve bazen gece uykularının kaçmasına sebep oluyordu.  Aslında bir yandan onların hikayelerini öteleyebildiği kadar ötelemek istemişti içten içe ama bu kaçınılmaz sondu elbet.

Elini cebine atıp tekrar açtı sosyal medyasını.  Son paylaşımının altına soru ve yorumları istemişti, son paylaşımı gece mezarlıkta çekilmiş bir resimdi.  Resmi aslında selfie olarak çekmişti ama resimde hayalet olduğu için sadece bir karaltı olarak çıkmıştı, resmin ana detayı aslında arkadaki tabela olarak kalmıştı.

‘’23644 ’’

O gün bunu kimse sormadı, aslında kimse farkına da varmadı.  Ama 23644 numaralı mezar, bir zamanlar kendisine ait olan bedenden geriye kalanlardan ibaretti. 

‘’ bir diğer soruya geçtik.  Bak nicke bak soran arkadaşın; vefasız tokmakçı.  Nerden buluyorsunuz bu nickleri bilmiyorum.  Soru şu; abi yengeyle niye papaz oldunuz ’’

Yine elini cebine soktu.  Bir şeyleri aşmış, atlatmış, deneyimlerini paylaşan öğreten adam tarzıyla, Süha Özgermi tavrıyla konuşuyordu bu sorunun cevabını verirken.

‘’ Olmadı gençler, biz ayrı matemlerin ruhlarıydık onunla.  Uzatmanın da alemi yoktu açıkçası.  Arkadaş dost kalabileceğimiz bir noktada birbirimize kalan zamanlarımız için başarılar diledik ve şimdi apayrı maceralara yelken açtık.  Kendisine hala hayranım, her zaman da arkasındayım bir dostu olarak ’’

Ortalıkta gezinen fareden habersiz yeni soruya yöneldi başını sallayarak manalı manalı.

‘’ Abi geçen evde mum yaktık ayin yapıp seni çağırdık gelmedin, dedik vay be ne çabuk götü kalktı helal olsun ’’

Hayalet bastı kahkahayı.  ‘’ Adımı bilmeden beni çağıramazsınız ki.  Olsa ouja tahtan, adımı bilsen tamam anlıyim geliym, her şeyin bir yolu yöntemi var gençler, hem böyle işlere girmeyin davetsiz misafir çağrılarınıza kulak kabartır bir gelir var ya korkudan ne yapacağınızı şaşırır şişer kalırsınız.  Sonunuz burası olur sizi öyle bir çarpar ki ananız babanız görse tanımaz hale gelirsiniz.  O yüzden bir takım metafizik öğeleri harekete geçirmek istemiyorsanız, bu işleri kurcalamayın derim ben bir abiniz olarak ’’

Yeni bir sigara yaktı hayalet ve hafif kabarıklık yapmış bir toprak yığınının üstüne çöktü.  Sıradaki soruyu okurken dizini ovuyordu istemsiz olarak.

‘’ Sevgili hayalet, sen insanların korktuğu, cismani olmayan bir varlıksın.  Peki sen neden korkarsın? ’’

Hayaletin sırtından ensesine doğru bir soğuk yürüdü.  O anlar geldi aklına.  Azrail ile karşılaştığı an. Kalabalık içindeydi ama kendisi için geldiğini biliyordu.  Demirin soğuğunu duyumsadı ve Azrail’ in sesini.  Ölümün şekil ve vücut bulmuş hali.

Korkunçtu…

’Açıkçası korktuğum bir şey yok.  Olsa da söylemezdim.  Korkularınızı tanımadığınız insanlarla paylaşmamanızı tavsiye ederim gençler ‘’

Yeni soruya geçti.  Dışından okumadan önce kendisi bir içinden okuyup öyle dile getiriyordu.  Bunu içinden okuyunca önce bir tuhaf oldu, sonra ise güldü.

‘’ Bakın bak soruya bak.  Hayalet abi severek takip ediyoruz, tek kelime adamsın.  Sorum geçen farenin üstüne oturdun ne sen onu hissettin ne o seni, iğrençsin abi bu nasıl iş? ’’

DEVAM EDECEK…

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 5 : ‘’ SORU-CEVAP VE YORUMLAR 2 ‘’

 

-          Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

 

 ‘’ Geçen yarım kaldı cevabı verememiştim, direk oradan başlıyorum.  Bir iki soru sonra da etkinliğime geçicem.  Bunun da ne olduğunu açıklamak isterim.  Şimdi sadece bana soru soran yada beni pohpohlayan yorumları değil, sayıp sövenleri okuycam, bu da ne kadar özgüvenli olduğumu gösterecek.  Şimdi cevaba geçelim.  Ben cismani değilim, hissim yok benim.  Misal burada ayakta durmuyorum aslında, uçuyorum havadayım, sadece dikkat dağıtmamak adına normal görünmek adına duruş pozisyonumu böyle ayarlıyorum.  Yani kısaca götümde fare hissetmedim ve bu gayet normal bir şey. ’’

Son cümlesinden sonra töbsstafrllah gibisinden bir şey dedi belli belirsiz ve bir sonraki soruya geçti hayalet.

 ‘’  Hayalet abi sana çok imreniyorum, ben de senin gibi olabilir miyim? Soran arkadaşın nickine bakalım evet hayaletsevgilimirem1991kalp. ’’

 ‘’  töbsstafrllah. ’’

 ‘’  Canım bak tekrar diyorum, bana özenmeyin, hayatın var olmanın yaşantının tadını çıkarın.  Bunları yaratan sanatçı döktürmüş ya bildiğin döktürmüş.  Paletinde sonsuz renkler var, bakın görün izleyin.  Siz varsınız diye var bu dünya.  Yaşamı düşünün ölümü değil, ölüm düşünmekten hayır gelmez size, bu hikayeler bu yüzden var.  Benim gibi olamazsınız, inanın olmak da istemezsiniz…. ’’

Hayalet sigarasını yaktı ve dumanı üfleyip ağzında sigara ile devam etti.  

 ‘’  Abi senin nasıl telefonun olabiliyor, sen kimi ararsın kim seni arar, ne tarz ortamların var? Onları geçtim sen sigarayı nerden buluyorsun, neden instagram hesabın var, hadi onu da geçtim utanmıyor musun takipçi kasmaya, reklamın bile her yerden karşıma çıkıyor. ’’

Hayalet mahcup mahcup sırıttı dişlerini göstererek,  sapsarı siyaha kaçan rengi ve kısmen görünen grimsi diş etleri ile çok çirkin bir manzara çıktı. İstese okumazdı bunu ama özellikle sorunun başı ile ilgileniyordu,

 ‘’  Telefonum bozulup çöpe atılmış bir telefon.  E onun da hayaleti benimle beraber işte çok kurcalama.  Beni kim arar ben kimi ararım o benim özelim, bende kalacak şeyler bunlar.  İnstagram hesabım tabii ki etkileşime girmek için var.  Bir hayaletin gitmesi gereken yere gitmeme sebebi nedir? Söyleyeceği bir şey kalmıştır, yapacağı bir şey kalmıştır, bir şey kalmıştır yani nihayetinde.  Ben de o yüzden kullanıyorum ve o şeyin arayışındayım bir yandan.  Bak kardeşim neymiş nicki canısı81, bak canısı burada metruk ruhlar bile huzur bulmuş durumda, onların aramızda dolaşmaması için söylemesi gerekenleri söylemelerini sağlıyorum, yoksa birilerine musallat olacak musibetler ile dolu burası.  Benim görevim sanırım bu, bu metruk ruhların bile sonunda erebildikleri huzura ben eremiyorum, eremeyeceğim de bu gidişle.  Ama ben bununla barıştım ve uyum sağlamaya çalışıyorum.  Hmm başka ne, heh sigara.  2 sokak ötede kasasındaki 3 kuruş parası için bir hırsız tarafından öldürülen tekelci Ahmet abi var, sigara falan filan ( içkiden bahsedecekti son anda kıvırdı kurtardı bu noktada hayalet) onun hayaleti buralarda gezer.  Buraların tekel ihtiyacı Ahmet abi den sağlanır.  Belki de onun buraya dadanma sebebi de budur.  Takipçi kasma sebebim de dediğim gibi, daha fazla kişiye erişmek.  Belki burada sıkışıp kalma sebebim bir kişiye nüfuz etmek ve ona söyleyeceğim bir söz ile akışını değiştirmektir.  Bunu bilemiyorum, ben deniyorum sadece. ’’

Hayalet samimi konuşmuştu.  Huzura ihtiyacı olan her etinden sıyrılmış özgür ruh gibi o da huzurunu arıyordu ama bulamıyordu.  Her şey can sıkıntısından.

 ‘’  Evet bu kadar soru yeter, şimdi bana gelen en ağır, en okkalı eleştirileri okuyorum. ’’

Hayalet boğazını temizledi, sonra sert bir viraja girecekmiş gibi hazırlandı, sigarasını yaktı ve okumaya başladı.

 ‘’  Nick: Hayalet Avcısı.  Mesajı şuymuş bana.  Olm hayalet sana ayar oluyorum, sen avsın ben avcı, arkanı kolla geliyorum tipini ………. ’’

Hayalet kollarını sıvadı ve kavgaya hazır bir ifade bürünüp  ‘’  Gel lan, delikanlıysan gel yerim beli yurdum belli aslan gel taşlı sopalı gel hadi,  ‘’  Sonrasında da bastı kahkahayı, bir sonraki mesaja geçerken kafasını sağa sola sallıyordu.

 ‘’  Klavye delikanlıları sizde, neyse diğer mesaja bakıyorum bakiym bir saniye, heh işaretlemiştim nick: anti sosyal atmık mesaj: senden daha yakışıklı sıçtığım boklar oldu. . ’’

Hayalet dudak büzdü, alınmış taklidi yaptı anlık, sonra da ilkokullu seviyesinde cevap verdi.

 ‘’  Annen öyle demiyordu ama. ’’

Telefon ekranında parmağını gezdiriyordu, okuyacak eleştiri küfür arıyordu son yorumlarda, bir tane daha buldu.

 ‘’ bize oradaki örgütçüleri, katilleri, pislik sapıkları mı anlatacaksın, onları mı öveceksin ne olacak yani kardeş, onlara mı üzülelim şimdi vah garibim yazıkımlar mezar taşları olmadan öldüler diye, sen bunları anlatarak ne yapmak nereye varmak istemektesin onu bi diyiver gebeş ?. ’’

Sondaki ş harfinin altını kalın kalın çizdi de öyle söyledi.  

 ‘’  Kimin iyi kimin kötü olduğunu, kimin alim kimin zalim olduğunu ve bu sona iten motivasyonları bilmezseniz, bu hikayelere sırt çevirirseniz daha bu hikayelerin çooook kahramanı olursunuz, burada yatanlar gibilerinin maktulü olursunuz da sizin hikayenizi de dinleyen çıkmaz.  Anlamadığınız şu, burada yatanlar, bu tekinsiz ruhlar metruk faniler, bunlar dünyaya pembemsi bir renkte ve ıslak olarak geldiler, gerçi zenci olanlar da var, çoğunun ilk istirahati anne kucağı oldu.  Sevildiler doğduklarında bir sürüsü bunların.  ( mezarlıktaki tabelaları işaret etti eliyle) Kimse mezar taşı olmadan gitmeyi heves etmez, kimse canlı bomba olarak patlama hayalleri ile oynamaz sokaklarda, bunu aşılamazsanız.  Burada çıkmaz sokaklar var, hangi yola girersen çıkmaz sokağa varacağına dair yaşanmış hikayeler var, bu hikayeler birilerinin hayatını kurtaracak, ben buradaki en zalim ruha bile acıyorum, böyle olmak zorunda değildi çünkü.   ‘’

Hayalet gayet ciddileşmişti, artık özgüven kasacak yada eleştirileri şakaya vuracak bir hali kalmamıştı.

 ‘’  Bir yandan da yeni mesajlar geliyor, bakayım…. ’’

Hayalet dondu kaldı, en yeni gelen mesajlardan birisini okudu.  Sonra bir kez daha okudu.  Sonrasında yok oldu, telefonu ardında bıraktı.  Hatırladığı anda gelip alacaktır ama şu an telefon öylece hayaletin korkuyla irkilip kaçtığı yerde duruyordu.

Ekranda 
nick: 18986451687413511
mesaj: Öldürmekle kurtulamadım senden, başka yöntemler de var arıyorum ayarlıyorum merak etme, elbet bulucam ve bu soytarılık bitecek, yok olacaksın…

Telefonun ekranı önce hafif karardı sonra bir çık sesi ile kitlendi.  Çok da uzun bir süre geçmeden toprağın içinden bir el, hayaletin eli titrek ve usulca uzanıp telefonu da aldı ve tekrar geri içeri girip kayboldu.

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 6 : ‘’ 56123 ‘’

 

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

 

Herkes bu sloganı ve karşılamayı bekliyordu ama bu beklenti bu gece boşa çıktı. Hayalet yerinde değildi çünkü ve bir hayalet eksikken bile bu mezarlık yeterince ürkütücü bir yerdi. Esen rüzgarın ıslığında başka hayaletlerin sessiz çığlığı rüzgar esmediğinde oluşan sessizlikte ise o hayaletlerin bile altına pislemesine sebep olacak korkunç aslında hiç var olmaması gerekli olan korkunç varlıkların nefes alışverişlerinin sesi vardı.

 

Hayalet dadandığı terk edilmiş evde oturmuş kara kara düşünüyordu. Ölümü ölüş biçimi her haliyle zaten travma oluşturmuş gömülen bedenine yapılanlar ruhunu o kabirden uzak tutacak kadar korkutmuştu. Acıyı saç diplerinden ayak tırnaklarına kadar hissedip korkunç bir sonla cismaniyete veda etmiş olan hayalet şimdi bu anın, bu korkunç deneyimin hatıralarındaki yansımaları ile mücadele

ediyordu. Kendi ölüm çığlıkları kulağında yankılanıyor ses kıyıya vuran dalgaların kumsalı gide gele dövmesi gibi benliğini dövüyordu. Oturduğu gıcırdayan sandalyesinde o da aynı ritim ile ileri geri sallanıyordu.

 

Cebinden telefonunu çıkarıp mesajı tekrar okudu. Katilinin yüzünü getirdi aklına. Gözlerini kapadı ve bu düşüncelerden ve hatıralarda sıyrılmak için başka güzel anılarına zihninde erimeye çalıştı. Birbiri ardına koridorlar ve pasajlar oluşturmak maksadıyla dizilmiş raflara dolu bir kütüphane gibiydi zihninde hatıraları fakat her köşeyi dönüşünde katilinin yüzünü görüyordu ve her başka bir hatıraya ait kitaba el atışında kitaptan onun resmi onun sıfatı çıkıyor ve korkutuyordu.

 

Artık iyice sallamaya başladığı grup toplantılarına tekrar dönmeye karar verdi. Hem bu son gelişmeyi de diğerlerine anlatmalıydı. Aynı seri katilin kurbanları her hafta cumartesi gecesi toplanıp birbirlerine travmalarını atlatmaları adına paylaşıp rahatlama adına moral verip destek olmaya çalışıyor ve grubu son bir kişi kalana kadar bir arada tutup bu katili durdurabilmek adına neler yapılabilir fikir alışverişinde bulunuyorlardı.

 

Beyin değil ama ruh fırtınası.

 

Bizim hayalet tabi kendi ünlülük halleri ile pek bir meşgul olduğundan grubu iyice boşlamıştı ve ilk geri Dönüşünde de bunun fırçasını yiyeceğini biliyordu.

 

Toplantı evine yollandı tüm ruhaniyetiyle. Toplantı evi deniz kenarında artık kullanılmayan bir fenerdi ve ilk fark ettiği 2 kişinin daha eksik olduğuydu. Kendisi hariç 10 kişi kalmıştı.

 

 “ neredeler ”  diye sordu hayalet.

 

Aldığı cevap “asıl sen neredesin. Bu grubu kuran sensin ve en çok devamsızlık yapan yine

Sensin” oldu.

 

Bu çıkışı yapan hayalet görüntüsü son derece silik kılık kıyafeti bir tuhaf eski moda takım elbise

paçaları geniş gömlek yakası uçları sivri enteresan bir hayaletti.

ben kendime bir misyon buldum belki yarım kalan işim böyle tamamlanır diye. Sahi neredeler? ”

 

Gördük misyonunu gördük” dedi sinirle diğer hayalet. “artık ruhaniyetlerini hissetmiyorum. Sanırım yarım kalan işleri bitti ve gittiler aniden. “ fenerin etrafına dizilmiş tüm hayaletler imrenerek gülümsedi.

Çok ilgilenmemişti. Sosyal medyadan aldığı mesajdan ve katilin den başka bişey düşünmüyordu. O mesajı atan oydu, buna emindi.

 

O hala peşimde” dedi. Sesi titredi bunu derken. Diğer ruhlar son gelişmelerden haberdar değildi.

Hayalet özet geçti ve ruhunda taşıdığı kaygı diğer kaderdaşlarına da geçti. Hepsi aynı katilin aynı zalim yöntemleri ile can vermişti.

 

Ne olduğu nasıl olduğu ne yapılabileceği ile alakalı boş beleş konuşmalardan sonra grup

bu konu çözümlene kadar her gece toplanmaya karar verdi. Birlik olmalı birlikte hareket ediyor olmalıydılar. Toplantı yeri geçici olarak kimsesizler mezarlığı olarak değiştirildi. Bu en çok da oranın metruk hayaleti in içine su serpmişti.

 

Eve geri dönen hayalet gecikmeli olsa da hikayesini anlatmak üzere kimsesizler mezarlığına geçti. Hikayesini anlatacağı bir tabela ararken bir ses duydu. Adını fısıldayan bir ses...

 

........

 

Adıyla çağırılıyordu.

 

Ruhaniyetinin kum saatinden aşağı dökülen kumlar gibi içinden bir boşluğa döküldüğünü hissediyordu. Tutunmaya bir arada kalmaya çalışsa da nafile. Ruhu bir mıknatısa doğru çekilen demir tozları gibi çekildi ve geriye yarısı içilmiş daha yarısı cillop gibi yanan hayalet bir sigara kaldı.

 

Gözlerini açtığında büyük yuvarlak bir masanın üstünde süzülüyordu. Tuhaf abidik gubidik tipler el ele vermişlerdi ve yaşlı cadı gibi görünen bir kadının oluşturduğu çemberi tamamlamışlardı. Kadın hayaleti çağırırken oldukça ıkınmış olmalıydı zira yüzündeki bazı sivilceler patlamış irinleri küçük sarı kurtçuklar gibi yüzüne dağılmıştı.

 

beni kovacak

 

‘’ Eeeey ruuuh, geldiysen bir işaret ver ’’

 

Bizim hayaletin çektiği işareti az çok tahmin etmişsinizdir. Ama yaşlı cadı bir şekilde zaten varlığını hissetmişti.

 

‘’ Burada ’’

 

Masanın etrafında birleşen ve el ele tutuşan karanlık tiplerin bunu duyunca pek çoğu irkildi. Sadece bir tanesi gayet sakin duruyordu. Zinciri bozarak elini tuttuğu insanlardan uzaklaştı ve elini cebine attı. Zincirin bozulması hayaleti orada tutan gücü zayıflatmıştı, bu hissediliyordu. Ama Hayalet bu farklı hareketi yapanın katili olduğunu gördüğünde irkildi, cebinden çıkartıp masanın ortasına doğru uzattığı, ona göstermeye çalıştığı şeyi gördü ve gözlerini kapattı.

 

Hayalete gösterilen cinayet aleti, onun canını alıp bedeni ile ruhu arasındaki bağlayıcı anlaşmayı fes eden aletti. Hayalet hatıralarda bir kez daha kayboldu ve acıyla haykırmaya başladı. Katilin gösterdiği büyük ve tek bir tane iğneydi.

 

Çığlığının sonunda gözlerini açtığında kendisini kimsesizler mezarlığında buldu. Kendini yitik, yıkık yada çaresiz hissettiğinde –ki bu pek nadir olurdu her zaman gittiği mezarın başına geldi.

 

‘’ 56123 ’’

 

Burada gerçekten bir miktar huzur bulabiliyordu, burada yatan, istirahate çekilmiş olan ruh onunla konuşan, dış dünyaya mesaj ulaştırmak uğruna sonsuz huzuruna ara vermekten çekinmeyen tek ama tek ruhtu. Tek kelime eder, mesajını verir, uykusuna devam ederdi. İşte şimdi yine hayalet o tek kelimeyi duymaya gelmişti. Tabelayı okşadı, gözyaşları toprağa doğru düşüp sonra onun da ve hatta dünyanın da içinden geçip evrenin sonsuzluğunda kaybolup gidiyordu.

 

Hayalet kulağını iyice toprağa doğru dayadı, bir yandan da kabrin toprağını seviyordu.

 

Beklediği kelimeyi duydu,

 

İNTİKAM…

 

Hayalet yerinde doğruldu, gözlerini kapatıp kurbanlar grubundaki tüm ruhları etrafına çağırdı. Kabrin tabelasının etrafında bir daire oluşturmuş birbirlerine bakıyorlardı.

 

‘’ Konuştu mu? ’’ diye sordu hemen aralarında bizimkinden sonra en konuşkan olan hayalet.

 

‘’ Evet konuştu, kelimeyi aldım. Nerede nasıl bilmiyorum, ama tek bildiğim şu ki bu eğer kelimeye döküldüyse, imkansız değildir.’’

 

‘’ Kelimeyi söyle, yorum yapma bırak biz beraber yapalım yorumu.’’

 

Hayalet bunları dinlerken bir yandan bir dal sigara çıkarmış yakmıştı bile. Kelimeyi dumanı üflerken söyledi,

 

‘’ İNTİKAM’’

 

Sevinçle karşılandı kelime, ihtimal dahilindeydi demek ki söylendiğine göre, katilin zulümleri son bulabilecekti demek ki bir şekilde, hem de intikam alınarak. Bu tüm grup için huzura ermek, dünya denen pislikten kurtulmak demekti. Umut bir zehirdir ve kana karıştığı anda etkisini gösterir, hayaletler de bu zehri öldüklerinden beri ilk kez hissetmişlerdi. O gece orada bir karar verildi. Ne yapıp edip bu ihtimal nasıl olabiliyor ise başarıp yaşayanların dünyasına nüfuz edip kurtuluşa ereceklerdi,

 

Verilen 13 cana karşılık, alınacak bir intikam.

 

Hayalet grubu ‘’ kendi mekanına’’ taşıdığı için kendini ev sahibi gibi hissetmişti. Burası artık her şeyin başladığı yerdi, kararın alındığı, mücadele ruhunun ortaya çıktığı. Hayalet kader arkadaşlarına dönüp kollarını iki yana açıp etrafı göstererek kıvançla konuştu.

 

‘’ Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.’’


 

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 7 : ‘’ İNTİKAM ‘’

 

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

 

 

Kadın bilgisayarının başında klavyeye hiçbir şekilde bakmadan oldukça hızlı bir şekilde hikayesini yazmaya devam ediyordu. Bulduğu her fırsatta yazıp geçimini ve hatta lüks yaşamını da bunun sayesinde kazanıyordu. Tarzı cinayet romanlarıydı ve bazen araya gizli, ufak tefek ipuçları ile kendi işlediği cinayetleri, ya da katillere kendi cinayet motivasyonlarını da giydirmeyi ihmal etmiyordu.

 

Tanrı nın yarattıklarını beğenmeyip ve aşağı bulup kendi yarattığı karakterler ile zamanını geçirmeyi tercih eden genç kadın yazısına devam ederken birkaç dakikada bir çalışmasını kaydediyor ve bilgisayarın şarj durumunu da aktif olarak takip ediyordu. Elektrikleri kesilmiş ve bilgisayarın şarjı da artık bitmek üzereydi. Çalışmayı buluta da kaydetti ve artık ekrana bakarak beklemeye başladı. Nihayetinde bilgisayar kapandığında baktığı yerde geriye sadece kendi yansıması kaldı.

 

Yüzünün her yerinde estetik olan ama bunu işinin en iyilerine yaptıran kadın ekrandaki aksinde ‘’güzel’’ yüzünü incelemeye daldı. Sonra da bilgisayar ekranının güzelliğini yansıtmadaki yetersizliğinden sıkılıp çalışma odasındaki mumları yaktıktan sonra telefonunu açtı.

 

Selfie çekmek için harika bir ışıklandırma.

 

Sabah uyanıp ilk işi makyajını yapmak ve dışarı çıkmayacağı halde güzelce süslenerek giyinmek ve 1 şişe şarap eşliğinde romanının yazımına dalmak ve bunu rutine bağlamak olan kadın çalışma masasını arka fon olarak ayarlayıp bir resim çekti ve hemen

 

‘’ Bazı güçler yeni romanımın gecikmesini istiyor, ama moral bozmak yok, chin up ’’

 

yazdı ve sosyal medyada paylaştı.

 

Bazı güçler gerçekten de hareket halindeydi ama konu romanını yazıp yazmaması değildi.

 

Bardağın dibini fondipledi ve kanepeye uzandı, gelen yorumları takip ediyordu, son kitabı ile alakalı yorumlara baktı. Gözlerine inanılmaz bir ağırlık çöktü aniden, hiç uykusu olmadığı halde. Bir kâbusa doğru çekiliyordu ve farkındaydı, bazen yaşardı bunu. Uyur uyanık gözleri odanın çalkalandığını görüyor, midesi bulanıyor kulağında bir çınlama bir vızıltı dolaşıyordu.

 

Karabasan…

 

Kendini bir mezarlıkta buldu, mezar taşları ortasından ikiye açılmış kitaplar şeklindeydi. Her birinde öldürdüğü insanların adı yazıyordu. Havadaki iğrenç kokuyu duyumsayabiliyordu kâbus olmasına rağmen, sonra üstüne bir karaltı geldiğini gördü. Kâbusu gören bedeni nefes almakta çok hafif zorlanırken, ruhu ise soğuk bir karaltı ile kıskıvrak yakalanmıştı. Yüzünün birkaç santim önünde karaltı bir sıfat kazandı. Sıfat insan yüzüne benziyordu ama devamlı değişiyordu. Gözler değişip duruyordu, burun ve ağız, yüzde kâh sakallar peyda oluyor, kâh tertemiz bir yüz çıkıyordu.

 

Öldürdüğü insanlar.

 

Yüzü oluşturan kesimler asimetrik olarak değiştiği için, bir kurbanının gözüne diğerinin burnu başka birisinin ağzı denk gelerek geçişler olduğu için ortaya son derece ürkütücü ve anormal bir görüntü çıkıyordu.

 

Kadın ise hiç korkmadı.

 

Bir abide gibi sadece bunun olup bitmesini bekliyordu, soğukkanlılığı karabasanı bile yordu.

 

Geri çekildi ve boş bir mezar gösterdi, yığılı toprağın üstünde de içine ölüyü gömdükten sonra dikilecek tabela vardı, tabelada sadece 0 rakamı vardı yazıyordu.

 

Karaltı dile geldi, lafını söyledi ve kâbus bitti.

 

‘’ Kimsesizler mezarlığına hoş geldin, sonun burası olacak ve senin hikayeni ben bile anlatmıycam, intikam bizimdir’’

 

Kadın hiç irkilmeden, korkup titremeden karabasanın etkisinden çıktı ve kabustan uyandı. Çok nadir olarak birkaç günde bir içtiği sigarasının olduğu çalışma masasının çekmecesine doğru uzandı, sigarasını yaktı ve sandalyeye oturdu.

 

Elektrikler geldi, ev aydınlandı.

 

Malikâne…

 

Kadın hiçbir şey olmamış gibi bilgisayarını açtı, sigarasından bir fırt daha çekip yazısına geri döndü. İnsani emareler göstermiyordu.

                                                                                        ***

 

Hayalet kâbus aleminden kendi alemine, grup arkadaşlarının yanına düştü. Nefes nefeseydi ve çok yorulmuş ve hatta korkmuş bir hali vardı. Diğer kurbanların hayaletleri başına üşüştü ve hep bir ağızdan farklı kelime tercihleri ile ne olduğunu anlatmasını istediler.

 

‘’ Onu çektim, yüz yüze geldik, dibindeydim, gözlerinden içeri baktım ve bir ruh göremedim. Korkunç bir boşluk vardı sadece, korkmadı, kalp atışları hızlanmadı bile, nefesi aynı kaldı. Şaşılacak bir şey, bu kadın bir can taşıyor evet ama cani birisi, ruhsuz sadece ve sadece niyetten ibaretti içi. İstekler arzular ve bunları gerçekleştirmek üzere alev alev yanan bir niyet.’’

 

‘’ Kötü niyet ’’

 

Başka bir hayalet çaresizce çöktü yere. Bu karabasan yönteminden aslında bir sonuç bekliyordu. Ama katili beklenenin binde birini bile vermemişti.

 

‘’ Biz bunu nasıl öldüreceğiz peki? ’’

 

Hayalet bir sigara yaktı. Yorgun bir günün sonunda evine varmış, bacaklarını uzatmış ve biraz rahatlık konfor arayan evin çilekeş babası gibiydi.’’ Bilmiyorum ‘’ dedi.

 

Diğer kurbanların hayaletleri de birbirlerine boş gözlerle bakıyorlardı. Profil olarak birbirine benzeyen, şık giyinmiş, öyle yaşamaya çalışmış insanların ruhlarıydı bunlar. Ama ölmüş olmanın ve arada kalmanın yıpratıcı etkisi üstlerinden başlarından belli oluyordu. Yıllardır aynı kıyafetle sokakta dilenen tipler gibilerdi üstleri başları.

 

‘’ Burası kimsesizler mezarlığı. En karanlık, en musibet ruhlar burada olmalı. Bir bilen olmalı, soramaz mıyız, davet edemez miyiz herhangi birisini? Yardım alamaz mıyız? ‘’

 

Hayalet sigarasını iştahla son bir nefes kalana kadar körükledi ve ‘’ hayır ‘’ dedi.

 

‘’ Evet ama hayır, onları uyandırmak istemezsin. Var bildiğim bazıları, bakma öyle mal mal anlamıyorusun var bir tanesi ama yararından çok zararı olabilir, bu riski ne kendimiz ne de yaşayanlar adına almamalıyız, alamayız?’’

 

Risk falan hiçbirinin umurunda değildi, intikamlarını almak ve sonsuz huzura kavuşmak istiyorlardı.

 

‘’ Ben alırım bu riski, kimi kastettiğini de biliyorum. Kelime intikamdı hatırla, kelime söylendi bize kabir konuştu, demek ki bu olabilir. Yöntemi ya da kimin yardımıyla olacağı önemli değil, önemli olan olması’’

 

Hayalet ayağa kalktı, sinirliydi. Bu çıkışı yapan hayaletin karşısına dikilip yakasına yapıştı ve ileri geri silkelemeye başladı.

 

‘’ Hayır dedim, burası benim mekânım. Burada benim dediğim olur. Burayı ben biliyorum ve siz bilmiyorsunuz. Bildiğinizi sandığınız şey ise yanıltıcı. Böyle bir risk alamayız.’’

 

Konuya hiç vakıf olmayan kurbanlardan birisi lafa girdi. ‘’ Kimden bahsediyoruz, kim neyi biliyor ben anlamadım. Biri açıklasın lütfen.’’

 

Hayalet kurbanın yanına gitti. ‘’ Bir katil, yaşayanların ve ölü olanların bile katili, milyonlarca insanın katili, masum temiz ruhların katili, buraya türlü efsunlarla ve lanetlerle gömüldü kimse bilmiyor burada olduğunu, çok uzun yıllardır böyle yüz yıllardır, onu huzursuz eder de uyandırırsak çok pişman olabiliriz’’

 

Etrafındaki kalabalıktan artık sıkılmıştı, biraz normal hissetmeye ihtiyacı vardı. Yeni planlar yapmak, yeni şeyler düşünmek ve bir gece sonra tekrar buluşmak üzere grup ayrıldı. Hayalet yalnız kaldı. Etrafı şöyle bir dolaştı ve hikâyesini anlatabileceği birisini aradı.

 

05476

 

Buldu.

 

Şöyle istifini bir düzeltti, ağız spreyi sıktı biraz ferahlama adına. Telefonunu sessize alıp cebine koydu ve elini de cebine sokup havalı bir duruş pozisyonu aldı ve yeni bir hikâye anlatmak için artık hazırdı. Farkında olmadığı şey gruptaki diğer kurbanların hayaletleri şu an yapmamalıyız dediği şeyi ondan habersiz yapmaya hazırlanıyordu.

 

Sesi baya gür çıkmıştı…

 

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

 

 

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 8 : ‘’ 05476 ‘’ 


 

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

 

 

İlk başlarda ne kadar güzeldi hayalet için her şey, güzel bir başlangıç yapmış, hikâyeler anlatacak, insanlara dokunmaya çalışacaktı. Bu kısılıp kaldığı dünya denen et pazarından bir an önce kurtulmak istiyordu, sadece ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Doğru hissettiği, yapmaya heves ettiği şeyleri yaptığında eksiği tamamlayacağına inanıyordu, geride sadece bir cinayete kurban gittiği için ‘’ ah  ’’ bırakacak ve kabrine uzanıp huzura erecekti.

 

Ama olmadı, hem katili hayattaydı, hem öldürmeye devam etme eğilimindeydi, hem de bedenini ziyan edip öldürdüğü gibi ruhunu da yok etmeye ant içmiş, bu yolda neler yapabileceğini kurguluyordu.

 

Böyle bir düşman edinmesinin tek sebebi ise yanlış zamanda, yanlış yerde olmak.

 

İş çıkışı bir kafede oturmuş kahve içip hafta sonu neler yapabileceğini düşünüyordu. İnsanların neler yapıyor olduğunu izleyip öykünmeye çalışıyordu. Hayatı nasıl yaşayacağını bilmeyen, genelde otomatik pilotta yaşayan biriydi. Otomatik pilot etrafında biri espri yapınca gülen, sabah işe gidip akşama kadar çalışan, iş bittiğinde bir kafede dinlenip insanları gözlemleyen bir rutin hayat yolu ağında lokomotifi götürüyordu. Arkadaki vagonlarda ise adamın iç benliği türlü düşünceler, türlü kaygılar ile boğuşurken, sorgulamalar ve planlar ile iç içeyken bir de yolu takip edeyim kaygısı gütmeden rahatça kendi içine kapanık yaşayabiliyordu.

 

Birkaç ayda bir iş çıkışı takıldığı mekânı değiştirir, bu tarz rutini olan farklı insanlarla iç içe olmak hayatındaki alternatifleri çeşitlendirirdi. Mekânı değiştirdiği ilk günün akşamı onunla tanıştı.

 

Kılık kıyafeti farklıydı her zamankinden, tanınırken oluşturduğu imajdan uzak bir hali vardı.  Dağınık gibi duran saçları, bol dökümlü bluzu ve usturuplu ama çok renkli ve yırtmaçlı eteği ile çok çok farklıydı.

 

Kadın adamın masasına oturabilir miyim diye sormadan birkaç saniye önce oturdu. ‘’ Tabi buyurun ‘’ dedi diyemedi derken karşılıklıydılar şu anda. Kadın özensiz kıyafet ve bakım tercihlerinin haricinde güzel görünüyordu. Kaşları düzgün şekilli, gözlerinde orijinal gibi duran mavi gözler, sarı saçlar, minik bir burun ve etli dudaklar. Elmacık kemikleri çıkık ve teni pürüzsüz.

 

Adam hayran hayran incelemekten kendini alamadı ve tüm bunlar birkaç saniye içinde yaşandı.

Kadın ‘’ erkek arkadaşım beni aldattı ve çok güzel bir kızla aldattı beni, ben de onu çok yakışıklı birisi ile aldatmaya karar verdim, ne dersin? ‘’

 

Adam hayatında en ufak değişikliğe bile atlayabilecek kadar bezmişti.

 

‘’ Bilmem, intikam hikâyene alet olmak isterim açıkçası  ’’

 

Kadını beğenmişti, kaç kere sorsanız bunu reddeder ve hep manyaklık olsun diye yaptım derdi hayalet, ama o gün bu ruh o bedenden henüz ayrılmamış iken, kadını bal gibi beğenmişti işte.

 

O gece kadının arabasına atladılar, kadın zengindi.  Yazar kadının Şile’ de ki çiftliğine gittiler ve sabaha kadar içki içip sohbet edip birbirlerini tanıdılar. En nihayetinde de buluşma sebebine geçebildiler ve uzun zamandır birbirlerini tanıyorlarmışcasına ve onlarca kez yapmışlar gibi seviştiler. Kadın sıklıkla resim çekilmek istiyor ve herhangi bir art niyeti olmadığını göstermek için de çektiği fotoğraflarda yüzlerinin görünmediğini hep adama gösteriyordu.

 

Sonunda yatağa yığıldılar ve kadın arkasını döndü.

‘’Hadi sarıl bana  ’’ dedi ve adam arkasından sarıldı, gözlerini kapattı. Hayatının en değişik günlerinden birisiydi, ve son günüydü.

 

Gözlerini açtığında kafası taş gibiydi, inanılmaz bir ağrı vardı. Bir otopsi sedyesinde yatıyordu. Kanın akması için yolu olan, kenarında kesme biçme aletlerini ihtiva eden kurşuni renkteki ameliyat tepsisinden tutun, tepesindeki güçlü ışığa kadar. Ama tepside neşter, bistüri, tampon gibi şeyler yoktu. Sadece büyük bir iğne vardı, yetişkin bir insanın işaret parmağı kadar olan iğnenin ucu oldukça sivri, ardı biraz daha tutmak için de münasip olsun diye kalındı.

 

Ağzı kapalı değildi ama enjekte edilen ilaçlar sebebiyle hiçbir tepki veremiyor, ses çıkaramıyordu. Hiçbir kıyafeti yoktu, yattığı yere ellerinden ve ayaklarından ince demirden bir iple bağlıydı, olur da felç ilacı etkisini gösterir ve kurtulmaya kalkar ise bunu denerken ilk yapması gereken şey uzuvlarını çelik tele kestirip koparması olabilirdi.

 

Ama bu olmadı…

 

Gün doğumunda seviştiği, nefesini kokusuyla doldurarak uykuya daldığı kadın o sevimli şey, şimdi bir şeytan gibi ona bakıyordu. Gözleri hafif baygın, gülümsemesinden dolayı yukarı toplaşan yanakları al al duran bu kadın gerçek manada ruh hastası olmalıydı.

 

Bedeninin içinde hapsolmuş gibiydi, hiçbir uzvuna söz geçiremiyordu, sadece izlemek, başka çaresi yoktu. İzlemek, acı çekmek, ama neden?

 

Bunu hala hiç kimse bilmiyor, kurbanların hiç birisi. Sadece her birisi ayrı bir kelime eşliğinde öldürülmüştü.

 

Bizim kimsesizler mezarlığının hayaleti öldürülürken kadın hep şunu tekrar etmiş.

 

‘’ senin yüzünden  ’’

 

O kocaman iğneyi hırsla adamın bedenine saplayıp çıkartırken sadece bu kelimeyi tekrar edip durmuş katili. İğneyi gözlerinin kenarlarına, kulağının içine, ağzına dişlerinin arasına, parmaklarının arasına, tırnaklarının içine, hassas organlarının en hassas yerlerine, kaburga kemikleri arasından kalbine her yere usul usul sokup çıkartırken ve bunun verdiği acıyı gözlerinden izlerken hep ama hep sadece tek , sadece aynı kelimeyi tekrar etmiş kadın.

 

Senin yüzünden…

 

Başka bir kurbanını ‘’ Ben demiştim ’’  diyerek yapmış, bunlar grup toplantılarında ilk zamanlarda dahi paylaşılmış bilgiler.

 

Başka bir kurbanını, ‘’ hadi bir daha desene ’’ diyerek, daha bir başkasını ‘’ bende yok, bende yok ’’ diyerek öldürmüş.

 

Binlerce kez iğnelenen vücudu kan kaybından organların iflasına bağlı pek çok semptomlardan dolayı yaşamını yitirdiğinde kadının tek derdi tek bir telefon etmek olmuş. Bir ekip gelip cesetten kurtuluyormuş.

 

Hayalet bu kadarını hatırlıyordu, bedenden ayrılma ve ayrı kalma sürecini tam olarak açıklayamıyordu. Ama iğneleri ve çektiği acıyı biliyordu. Neden bu başına geldi, neden seçildi, suçu neydi de ‘’ senin yüzünden ‘’ diye diye öldürüldü. Sıradan bir insandı, tavşan boku gibi derler ya hani ne kokar ne bulaşır. Öyleydi.

 

Tek istediği hikâyelerini anlatmaktı, hep bu geçiyordu içinden. Ama insanları tırıs tırıs korkutması gereken, var oluşu bile bir muamma olan bu hayalet şimdi bir insandan korkuyordu. Hem de ona olan nefreti ruhuna bile geçmiş, kendisi ise ruhsuz gibi görünen bir katilden.

 

‘’Ne yapabilir ki ’’ diye düşündü. ‘’ Beni bu alemden kovmayı başarsa bile belki de ben gitmek istediğim yere gidiyor olacağım, belki de kaybederken kazanmış olacağım. Bu hikâyelerimi de zaten dinleyen pek yok, instagram daki soruların çoğu benim fake hesaplarımdı. ’’

 

İçinden bunları geçirirken belki de ilk başta yapması gereken şeyi yapmaya devam ederse hayatı biraz daha normalleşebilir diye ümit ediyordu, bu kimsesizler mezarlığında zaten sonsuza kadar kalacak değilim.

 

Başında durduğu tabelanın numarasına tekrar baktı, anlatacağı hikâyeyi bir kafasında canlandırmak için. ‘’ Heh Numan abi ’’

 

Numan’ ın inanılmaz bir hayat hikâyesi vardı ve ölümü de ardında birçok tuhaflıklar, birçok soru işaretleri bırakmıştı. Hayalet hikâyesini dinlediğinde Numan’ ın ruhundan defalarca şaşkınlıktan sarsılmış, sonunda ise ona sarılmış, ah be Numan abi demişti, şimdi onun hikâyesini anlatma zamanı gelmişti.

 

Meşhur açılışını meşhur vurgusu ile yapacaktı.

 

‘’ Kimsesizler mezarlığına hoş…. ’’

 

Mezarlık sarsıldı, korkunç bir gürültü ile durduğu yerin biraz gerisinde bir patlama oldu. Sanki toprağın altında bomba patlamış gibiydi, her yere ceset parçaları, kemikler ve et parçaları uçuştu.

 

Hayalet korkuyla ardına baktı. ’’ Hayır, umarım onu uyandırmamışlardır, yok yaptılar, lanet olasıcalar yaptılar ’’

 

Kurbanlar Grubu hayaletin asla yapmamalıyız dediği şeyi yapmıştı…

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 9 : ‘’ KÜÇÜK KIZ ‘’

 

‘’Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz…

 

‘’ Bu son görüşmemiz olabilir şimdiden söyleyeyim, az önce benim kader ortaklarım, benimle aynı makus sona varan can yoldaşlarım; aynı katilin elinden beraber geberdiklerim bak aman yapmayalım, sakın etmeyelim dediğim bir şeyi yaptı, öldüğünde kabrine yatmayı reddeden, onlarca insana musallat olup öldürmeye devam eden bir musibeti uyandırdılar. ’’

 

Hayalet patlamanın olduğu yere doğru süzülerek gitti, grubun üyeleri farklı yerlere savrulmuş düştükleri yerde kendilerine gelmeye çalışıyorlardı. Patlayan kabirden oluşan deliğin tam ortasında ise ‘’o ‘’ vardı.

 

Elleri titreye titreye sigarasını ağzına götürdü, yaktı ve yine az önce Sibirya soğuğunda çıplak dans etmiş gibi telaşlı ve buzlu bir nefesle dumanı üfledi. Şimdiye kadar hiçbir hayaletin bu kadar net bir projeksiyonu olduğunu görmemişti, o resmen sanki normal dünyada bir insan gibi görünüyordu. Perçemleri gözlerindeki sinsi bakışı perdeleyen bir paravan gibiydi, elbisesi oldukça şirin pembe bir elbiseydi, ayakkabıları yoktu ve ayakları dizlerinden itibaren petrole bulanmış gibi karanlık bir çamura sıvanmıştı.

 

‘’O ’’ alt dudağını üste kaldırıp yukarıya doğru bir nefes verdi ve yüzünü rahatsız eden perçemlerini şöyle bir üfleyip havalandırdı, anlık olarak kızın yüzü göründü. Tatlı bir kız gibiydi ama bakışı ona bakmak istemeyeceğiniz türden bir bakıştı, rahatsız edici şekilde şeytani bir hınzırlık vardı, sevilmek için fazla şeytani, nefret etmek için ise fazla sevimli…

 

‘’ Bu alemi terk ederken son söylediğim geri geleceğim olmuştu, işte geldim ben, yine ben geldim evet ben geldim, çok canım sıkılmıştı artık hiç sıkılmıycak çünkü yine ben geldim lay la la la lay la lay ’’

 

Gruptan onu tanımayan hayaletler ‘’ çocuk bu ‘’ diye geçirdi içinden, O bunu düşünenlerin hepsine aynı anda gözlerinin içine baktı, yüzü birkaç tane olmuştu sanki bir anda. Kendisini en aşağı göreni de anında tespit edip dibinde bitiverdi anında.

 

‘’ Çocuğum ben evet, hadi seninle oynayalım ’’ tam elinden tutmak üzereydi ki bizim hayalet ‘’ hayır, kaç ’’ diye bağırdı.

 

Kaçamadı…

 

Elinden tuttuğu hayalet çakılmış bir kibrit gibi aşağıdan yukarıya doğru yanmaya başladı.

 

‘’ Yapma, benim için lütfen yapma ’’ hayalet çaresizce yalvarmıştı.

 

O ‘’ aaa sen, evet sen, en çok sevdiğim ‘’

 

Elini bıraktığı zavallı ruh yarıya kadar yanmış kibrit çöpü gibi kaldı ve yere yığıldı, diğerleri etrafına toplandı ve olan biteni anlamaya çalıştılar. Hayalet normale dönüyordu ama yüzünde büyük bir ızdırabın ifadesi ve ruhaniyetinden asla geçmeyecek derin yaralar kalacaktı.

 

‘’ Hadi bana gel, sana bir hikaye anlatayım ’’

 

Kız sek sek oynar gibi bizim hayalete doğru gitti ve sarıldı. Şarkı söyler gibi konuşuyordu.

 ‘’ Yeter ama aaaaartık , hikayeleri dinledim,  ben hepsini dinledim, masalları dinledim, hikayeleri dinledim. ’’

 

Hayalete bir süre daha sarıldı ve sonra bırakıp yüzüne baktı ‘’ hadi bir hikaye yazalım ’’

 

Hayalet olan oldu artık diyerek en azından bu uyanıştan kendileri için bir fayda yaratabilir miyim gibi düşünüyordu. Bu şarkı söyler gibi konuşan sevimli kız gibi görünen ruh, çok çok uzun yıllar önce bedeni öldüğünde yüzlerce insana musallat olmuş, kimisine cin kimisine şeytan kimisine ölen bir akrabası gibi görünüp felç etmiş, felçli bedenlerini esir alıp ruhlarını sömürmüş, kovulana kadar da kan kusturmuştu şehre. Tesadüf eseri gezgin bir ‘’usta ’’  onu son girdiği bedende öldürüp ruhunu kovmayı başarabilmişti. Bedeni kimsesizler mezarlığına gömüldüğünde de özel bir ayinle ruhu kabrine bağlanmış, huzura erdirilmişti.

 

İnsanların içine girip onları öldürebildiği için, intikam için, şimdi o tekrar serbest bırakıldı.

 

‘’ Hadi intikam alalım ’’

 

 

                                                                                         ***

 

Kadın kafede oturmuş, yeni tanıştığı adamla sohbetini etmiş, ona ahlaksız teklifinde bulunmuş ve nihayetinde de cinayet mahaline getirmeyi yine başarmıştı. Her zamanki taktik, alımlı görüntüsünü ve sahte cana yakınlığını kullanıp kandırılan bir adam, soluğu ölüm sedyesinde alan yeni bir kurban.

 

İğnesini çıkardı ve, ‘’ bunu sen istedin ‘’ dedi, kurbanı hareket dahi edemiyordu. Sadece gözleri ile yalvarmaya çalışıyordu. İğneyi gözünün ortasına soktu, ‘’ bunu sen istedin ’’

 

Adam bağıramıyordu bile, kadın ise bir sonraki hamlesinde iğneyi nereye saplasın diye yer seçmeye çalışıyordu. Tercihi göbek deliği oldu. ‘’ Bunu sen istedin ’’

 

İğneyi saplayabildiği kadar saplayıp çıkardı, iğne çıktığı gibi ardından kan getiriyordu nereye girip çıksa. Kanı gördükçe de kadın keyifleniyordu. Yine sıradaki yeri ararken iğnesi için birden odada bir ses duyuldu, küçük bir kız sesi.

 

‘’ Yeni oyuncağım bu mu? ‘’

 

Kadın sesin geldiği yeri anlamaya çalıştı, sanki tüm odadan gelmiş ve yankılanmış gibiydi. Odanın her yerinden, her köşesinden.

 

Gözlerini kıstı, kurbanlarının hayaletlerini yok etmeye çalışan, yeni cinayetler işlerken bir yandan da bunun için yöntemler aramakta olan kadın iğneyi sedyenin kenarındaki tepsiye bırakıp odanın öbür ucundaki koltuğa doğru yürüdü hızlıca. Çantasını açtı ve cüzdanında bir not çıkardı.

 

Bir dua…

 

Notu içinden okumaya başladı, korunma duası.

 

Okurken arkasında bir ses duydu bu sefer, net olarak arkasından geliyordu. Döndü ve kızı gördü. Korkmadı, sadece elindeki duanın bir işe yaramadığını düşünüp buruşturup attı. Kızı incelemeye başladı hayretle, bu hayatta insan taklidi yapmazken, bizzat kendi olabildiği anlarda insani duyguları çok az deneyimler bunları da pek az yansıtırdı. Ama şimdi karşısında duran kızı incelerken sanki zamanın akışının bile yavaşladığı bu anda hayret etmekten kendini alamamıştı.

 

Gözlerine bakakaldı, perçemlerin arasından bir kısmı görünen gözleri…

 

Kurbanlarını öldürürken onların gözlerine bakar, o ışığın sönüş anını yakalamaya çalışır ve bunu muazzam bir tatmin hissiyle yapardı. Şimdi kızın gözlerinde bu anın hazzını baktığı süre boyunca yaşıyordu. Gözüne far tutulmuş tavşan gibi kalmıştı kadın ve o an, zamanın yavaşladığı o saniyede kadın ölümü anladı.

 

Kız ‘’ hadi oynayalım ’’ dedi ve kadına sarıldı.

 

                                                                            ***

 

Hayalet hikaye anlatıcam derken hikaye olduğunu düşünüyordu. Peki bu hikayeyi anlatacak olsa, o zaman ne olurdu gibi tuhaf çıkarımlar yapıyordu. Kurbanlar grubundaki diğer hayaletler sessiz bekleyişten rahatsız bir şekilde ikili üçlü gruplar halinde mezarlığın ana yolundaki çeşmenin etrafına birikmiş, birbirlerini şişiriyorlardı.

 

‘’ ya başaramazsa ’’

‘’ intikamımızı alacak ve bitecek, huzura ereceğiz, başaramaz diye bir şey yok ’’

 

Tiz bir çakmak sesi duyuldu, hayalet sigarasını yaktı ve hepsinin duyacağı şekilde, ‘’Ya başarırsa ‘’

dedi. Bilinmezlikten korkuyordu, sorgulamaları tavan yapmıştı. Şimdiye dek ölseler dahi bu dünyada kalmışlardı, ama olur da burada işleri biterse…

 

Ne olacak?

 

Cehennem varsa ya? Ya peki…

 

Gözü yolun başından onlara doğru yaklaşan karaltıya ilişti. Uzaktan bu aysız gökyüzünde tam seçememişti kim olduğunu. Karaltı tuhaf hareketlerle geliyordu, bir yandan yürüyordu ama bir yandan kolları başı tuhaf hareketler yapıyordu.

 

Karaltı biraz daha yaklaştı.

 

Yer yüzü korkak hayaletler barındırmaya pek alışık değildi. Kurbanların hayaletleri, tamamı korkarak yerlerine mıh gibi çakılmış bekliyordu. Artık kim olduğunu anlayacak kadar yaklaştığında hepsi şoke oldu.

 

Gelen kadındı, katilleri. O tuhaf insanımsı kalpsiz ruhsuz varlık.

 

İlk gücünü toplayan mekan sahibi oldu, ağzındaki sigarayı tükürür gibi yere atıp diğerlerini arkasına aldı,

 

Kimsesizler Mezarlığına Hoş geldin…

 

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 10: ‘’ 0 ‘’ ( SEZON FİNALİ )

 

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

 

Hayalet bir farklı görünüyordu, mutlu, kendinden emin, artist bir yüz ifadesi vardı üstünde.

 

‘’ Bu mezarlıkta gençler, katiller yatıyor. Katiller ve maktuller, zalimler yatıyor, kimsenin ziyaret etmek istemediği, varlığını bile unutmak istediği kişiler yatıyor. ’’

 

Arkasındaki tabelalarla dolu araziyi gösterdi. Sayısız kabir vardı. Gece karanlığı dolunay ın ışığına yenik düşmüş, bu metruk mezarlığı, bu hayaletli mezarlığı, bu belalı mezarlığı meraklı gözler için görünür hale getirmişti. Gündüz güneşinde saklanan ne kadar tekinsiz ruh, ne kadar karanlık iblis var ise gece karanlığında burayı panayıra çeviriyordu, onları görmeye meraklı olanlar, ya da görünmek istedikleri zavallı kişiler için.

 

Hayalet sakin adımlarla tabelaların arasında, hiçbir özelliği olmayan, köşe kenar olmayan, tam da kalabalıklar arasında kaybolmalık sıradan bir yerde bir tabelanın önünde durdu.

 

‘’ Bu mezarlıkta, benim katilim yatıyor… ’’

 

Toprağa tek bacağından saplanmış mavi tabelada diğerlerinin aksine tek bir rakam vardı.

 

Sıfır.

 

‘’ Birkaç saat önce geldi kendisi, içinde onun ruhsuz bedenini istila etsin diye çağrılmış bir ruh ile. ’’

 

Birkaç saat Önce:

 

Hayalet kadına baktığında ‘’o ’’ nun içine girdiğini fark etmişti. Bedeni tam anlamıyla yönetemiyordu. O zalimliğin ete kemiğe bürünmüş hali olan kadının içinde belli ki ciddi bir hakimiyet mücadelesi yaşanıyordu bir yandan.

 

Kadın ‘’ bu oyuncak çok sinirli  ’’ dedi. Konuşan aslında içindeki  ‘’o ’’ küçük kızdı.

 

Hayalet ‘’ o zaman bir an önce hadi ‘’ dedi ve yolu gösterdi. Kadın da ayakları geriye süre süre yürüyerek peşinden gelmeye başladı. Kadının diğer kurbanlarının hayaletleri çok yaklaşamıyordu korkudan.

 

Kadın için hazırlanan boş mezarın yanına geldiler. Küçük kız ağlamaklı bir sesle ‘’ ama çok karanlık bu, çok güçlü, oynamıycam artık yaa ‘’ dedi.

 

Hayalet ’’ Dur, son bir adım kaldı hadi, gel şu çukura saklan ’’ dedi.

 

‘’Saklambaç oynarız ’’

 

Mezarın içini göstermişti. Kadın dudak büzdü kaşlarını da aşağı indirip. ‘’ Peki ’’ dedi. Mezarın içine yattı.

 

‘’ Beni kimse göremez, beni kimse bulamaz ’’

 

Diğerleri de artık cesaret bulmuştu. Mezarın etrafında toplaştılar ve kadına bakmaya başladılar. İşte sonu geliyordu artık. Yapmaları gereken son bir adım kalmıştı. Son bir irade göstergesi. Kadın ın kafası sağa sola oynuyordu, gözleri birbirinden bağımsız yuvarlak hareketler yapıyor yüzünde ani tikler oluyordu. Küçük kız bu bedene hakim olmakta çok zorlanıyordu, belki de şimdiye dek hiç zorlanmadığı kadar.

 

Hayaletler el ele tutuştu, mezarın etrafında bir çember oluşturdular, hepsi birden tek bir irade, tek bir istek, tek bir hareket için tüm ruhaniyetlerini zorluyordu. Kazılan mezarın toprağı hemen çukurun yanında bir tepecik halinde duruyordu. Tüm dikkatler oradaydı. Ama yaprak kıpırdamıyordu. Dakikalarca o toprağı çukura geri devirmek için odaklandılar.

 

Nafile.

 

‘’ olmayacak, müdahale edemiyoruz, yapamıyoruz ’’

 

Hayalet çemberi kırdı, zaten el ele tutuşmak çok salakça gelmişti. ’’ Biz yapamayız o yapabilir ’’

 

‘’ Hadi çık artık onun içinden, o kalsın orda biz senle oynayalım. ’’

 

Küçük kız nihayet azad edilmiş gibi anında terk etti kadının bedenini ve diğerlerinin yanında gözüktü. Saçları terden ıslanmış yüzüne yapışmış, sanki saatlerce koşmuş da yorulmuş gibi nefes alıp veriyordu

 

Kadın özgür kaldığı anda gözlerini açtı, artık onlardan biri dokunduğu için hepsini görebiliyordu. Öldürdüğü tüm kurbanları, tüm o ızdıraplar, o ölü gözler, yitik canlar şimdi çukurun tepesinden kadına bakıyordu. Kadın cebinden büyük bir iğne çıkardı ve gülümsedi.

 

‘’Devam edelim mi? ‘’

 

Küçük kız sabit durduğu halde birden dolunay ışığı sanki sadece onun üstüne vurmuş gibi görüldü. Gölgesi oluştu ve devleşti. Çukurun üstüne doğru yükseldi ve binlerce kişi aynı anda hep bir ağızdan söylüyormuş gibi ‘’ etmeyelim, hiç eğlenmedim pis ‘’ dedi ve çukur toprakla doldu, etraftaki mezarların üstünden bile toprak parçaları yuvarlana yuvarlana üstüne geldi kabrin ve diğerlerinden çok daha yüksek oldu çukuru kapatan yığın.

 

Kadın birden üstüne yığılan toprağın altında kaldı ve bir süre çabalamaya çalıştı kurtulmaya.

 

İmkânsızdı…

 

Çabalamayı hemen bıraktı, gelen ölümü karşıladı, kabullendi ve kendince bir gurur ile sabit durarak, çırpınıp kendini bozuntuya vermeden öylece kaldı. Artık nefes alıp vermekle, yiyip içmekle, yazıp çizmekle, yaşayıp öldürmekle işi bitmişti.

 

Final…

 

Tüm hayaletler sıra dışı bir şeyin olması korkusuyla uzun bir süre mezarı gözleriyle izledi takip etti, hiçbir şey olmadı. Küçük kız hariç mezarın başındaki tüm hayaletlerin katili ölmüştü…

 

Birkaçı dizleri üstüne çöktü ve ağlamaya başladı, bir tanesi güldü sevinçten, derin bir nefes çekenler oldu. Bizim hayalet ise tabii ki bir sigara yaktı ve katilinin kabrinin üstüne oturdu. Normalde bu mezarlığa birisi gömüldüğünde onun ruhu ile sohbet eder, onun hikâyesini dinler ve sonra da ona mezara yatıp huzura kavuşana kadar eşlik ederdi. Ama bu kadının öldüğü andan itibaren bir ruhu ortaya çıkmadı.

 

                                                                               ***

‘’ ve bu gençler, onun bir huzur bulamayacağı anlamına geliyor. ’’

 

Hayalet katili ile alakalı hikâyeyi de işte böyle anlatmıştı. Alışkanlığı olduğu üzere hikâyesini anlattığı mezarın toprağını sevdi. Kafasını sağa sola salladı. Tabelasında temizleyecek toz toprak kalıp kalmadığını kontrol etti.

 

‘’ Burası kimsesizler mezarlığı, burada katiller, maktüller, caniler, faniler, unutulanlar, unutulmak istenenler, hainler, zalimler var. Ama bunların her birisi kimsesiz olsalar bile bir ruha sahipler ve bu ruhları bir şekilde düzene kavuşmuş durumda. Ama bu 0 bu dediklerime asla kavuşamayacak, çünkü onun bir ruhu bile yoktu. ‘’

 

Artık yüzündeki görmüş geçirmiş ifadeye de güvenerek laflarını vakur bir şekilde bitirdi.

 

‘’ Hepimiz kocaman bir hikâyenin parçalarıyız, yaptıklarımızla ve yapmadıklarımızla ve eninde sonunda hikâyenin bir sonu var. Sonlarda da huzur vardır. Yeter ki ruhunuzu kaybetmeyin, bu da size son sözüm, tabi şimdilik. Çünkü benden o kadar kolay kurtulamazsınız. ’’

 

Hayalet programını bitirince dadandığı metruk eve döndü ve telefonundan gruba baktı, gruptaki kendisi hariç herkes ayrılmıştı. Grubu sildi.

 

‘’ iğneci mağdurları ’’ grubu silindi gitti.

 

Kadın öldükten sonra kendisi hariç tüm hayaletler varlıklarının sebebine ulaşmış gibi tepelerinden doğan bir ışık tarafından yutulmuş, silinip gitmişlerdi. Bizim hayalet ise son sigarasını içip aynı kadere ulaşmayı beklerken sap gibi kalmıştı.

 

Sigarayı yere atmış, şaşırmamışçasına gülümsemiş ve hikâyelerini anlatmaya devam etmişti, tabii ki kendi katilinden başlayarak.

 

‘’ Bencil orospu çocukları, şerefsizler ’’ dedi sinirle, başında oturduğu masaya yumruğunu vurdu. Masanın tabi bundan pek haberi olmamıştı. ’’ Belayı başıma sarıp gittiler ‘’

 

Bela…

 

O…

 

Küçük kız artık dışarıdaydı ve yeni oyunlar, yeni oyuncaklar peşindeydi çünkü.

 

                                                                            2. SEZON

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 11: ‘’ 04897 ‘’

 

‘‘  Yeni bir sezon,  yeni hikayeler,  yeni pek çok şey bu sezonda sizlerle olacak. ‘‘

 

Hayaletin kıyafetleri oldukça fiyakalıydı. Eski hırpani görünümlü kravat yerini parlak gri bir kravata bırakmıştı. Takım elbisede birkaç yüz yıl boyunca içindeki herif sokaklarda dilenmiş gibi değilde,  sanki son birkaç senedir sokaklara düşmüş gibi görünüyordu. Onun olup olabileceği en fiyakalı hallerden biriydi herhalde.

Hayalet dadandığı evi de değiştirmişti artık. Bir yenilik arayışı,  bir kendini yenileme halleri vardı üstünde. Yeni dadandığı ev sadece içinde diziler filmler çekilen,  insanların yaşamadığı bir evdi. Çekimler de genelde en üst çatı katında değil de,  bahçede,  giriş katında,  üst kattaki odalarda çekiliyordu. Bu da hayaletin hem hayat dolu kalmasına,  hem çekim ekiplerinin neler yaşadığına,  neler konuştuğuna şahit olmasına,  hem de rahatsız edilmeden ve kimseyi de rahatsız etmek zorunda kalmadan fiyakalı bir evde yaşayabilmesini sağlıyordu.

 ‘‘  Geçen sezonda neler oldu,  isimsiz ruhları tanıdık. Bazılarını. Bir de benim kişisel hikayeme odaklanmak zorunda kaldık. Millet ünlenir olmayan akrabaları bulur eder,  biz ünlendik katilimiz peşimize düştü ‘‘

Cebinden tuhaf bir şey çıkardı. Ağzına götürdü ve birkaç saniye sonra ortalığı dumana boğdu. Aslında buhara. Hayalet elektronik sigaraya başlamıştı.

 ‘‘  Bu öksürtmüyor  ‘‘  dedi. Buna başladığı birkaç aydır eskisine nazaran kendisini daha genç daha hayat dolu hissediyordu. Görüntüsü eski transparanlığından,  eski silikliğinden uzak biraz daha cilalıydı belki de bunun sayesinde.

 ‘‘  Her tuttu diye devam eden hikayede,  bir önceki hikayede işlenen formüllere yaslanılır. Bu durumda iki ayrı handikap arasında gidip gelmeye sebep olur. Ya takipçiler sıkılır,  ya da sıkılmaz ve formül işlemeye devam eder. Sıkılma durumunu düşünenler de tabii ki yenilikler katarlar. Bu da işleyen formülü sulandırır. Bu durumda iki dünya arasında sıkışıp kalmış olan abiniz de tabii ki iki formül arasında sıkışıp kalarak ortaya karışık bir şeyler anlatacak. ‘‘

 ‘‘  Takip edin derim,  geçen sezon anlatmayı çok istediğim bir hikaye vardı,  bazı kişisel meselelerin araya girmesi sebebiyle anlatamamıştım. O hikayeyi… ‘‘

Sanki heyecanı biraz sürüklemek ister gibi cümle arasına es verdi. Elektronik sigarasından dumanladı ve manidar manidar üfledi.

 ‘‘  anlatmamaya karar verdim. Demek ki kısmet değilmiş ‘‘

Son cümlesiyle birlikte mezarlıkta yürümeye başladı.  Bir tabelanın önünde durdu.

 ‘‘  04897 ‘‘

 ‘‘  Bu mezarda gençler,  kim yatıyor biliyor musunuz?  ‘‘

Sırıttı…

 ‘‘  Hiç kimse ‘‘  

 ‘‘  Kayıtlara göre bu mezarda bir zamanların büyük dolandırıcılarından birisi yatıyor. Tabi yaptıkları yüzünden,  mağdur ettiği insanlar ve aileleri yüzünden bu adamın ailesi de bu ülkede tutunamaz olmuş ve kaçmışlardı. Bu arkadaş da hapishanede öldüğünde tabi sahip çıkan olmadığı için kimsesizler mezarlığına gömüldü ‘‘

Hayalet dumanlayıp duruyordu bir iki cümlede bir,  normal sigaraya göre çok daha fazla çekiyordu. Elektronik sigaranın ışığı yanıp yanıp sönmeye başladı bu arada.

 ‘‘  Tabi bu herkesin bildiği ve gerçek sandığı hikaye ‘‘

Mezarın toprağını sevdi.  ‘‘  Asıl gerçek bu mezarda kimse olmadığı ‘‘

 ‘‘  Peki öldüğünde bu adama ne oldu?  ‘‘

Elektronik sigaranın şarjı bitti. Bozuntuya vermeden cebine koydu.

 ‘‘  Valla kulislerde duyduğuma göre Azrail’ e rüşvet vermiş kurtulmuş. Şaka bir yana ( kimse gülmemişti zaten ) gerçekte olan şu. Bu arkadaş,  hapishane doktoru ve iki gardiyan şu anda ülkede değiller. Gerçek olan bu. ‘‘

Arada eli ağzına gidip gelip duruyordu.

Hayalet aranıyordu.

 ‘‘  Huelva dalar şu anda. Akdeniz’ de güzel bir sahil,  cennet koylar vs vs. Ey para sen nelere kadirsin. Kaldırdığı paralardan ciddi rüşvetler ödeyererek satın aldığı insanlar sayesinde bizim dolandırıcı bir güzel kendine ölüm tezgahladı,  sonra buradan uçtu gitti. ‘‘ 

 ‘‘  Gerçeğin size söylenen değil,  sizin araştırıp kazıp çıkardığınızdan ibaret olduğunu unutmayın. ‘‘

Hayalet anlatıma ara verdi. Küfürler havalarda uçuştu,  bir de elektronik sigara. Sonra bir yerlerden bir yerlerden tekelin hayaleti geldi,  2-3 paket en eski sigarasından aldı. Yaktı ve yüzündeki rahatlama bir an için sanki varoluş amacını bulmuş ve artık huzura kavuşacakmış,  aramızdan ayrılacakmış hissi verdi. Ama o kadar kolay değil tabi. Gidemedi…

  ‘‘  Buraları keselim  ‘‘

 ‘‘  Burada kim mi yatıyor,  hiç kimse. Ama şunu biliyorum ki,  bu adamın yıkıp dağıttığı ocaklardan birisi dün tamamen söndü. Maddi sıkıntılara daha fazla dayanamayan,  derdine polisten devletten çare bulamayan,  kaptırdığı paraları geri alamayan bir kişi daha geçen gün intihar etti. Ardında 2 çocuk ve bir intihar mektubu bırakarak. ‘‘

Hayalet sigarasına kavuşmanın ve nikotinsiz geçen günlerin sonunda nikotine kavuşmanın keyfiyle hafif kafa olmuş gibi konuşuyordu artık.

 ‘‘  Bu bölüme tam hazırlanırken haberi aldığım için belki benimle konuşur diyerek mezarını ziyarete gittim,  ama konuşmadı. Sadece tek bildiğim o mezarlıktan hıçkırık sesleri geldiğiydi. Ölüler ağlamaz sanmayın,  bazı kederler,  bazı acılar sizi öbür dünyaya kadar takip edebilir. ‘‘

Biten sigaranın ateşiyle yenisini yaktı,  bu arada da tamamen mizacı değişti. Artık öfkeliydi.

 ‘‘  Peki normalde bu mezarda kimsesiz kimsesiz yatması gereken arkadaşımızın akıbeti ne oldu? Ben yargıç değilim,  infazcı da hiç değilim. Peşine düşecek değilim. Hiç kimse birkaç telefon edip o civarlardaki lanetlenmiş Endülüs hayaletlerine bilgi uçurduğumu iddia edemez. Bakın gençler çok net söylüyorum ki bana bazı ithamlarla kimse gelmesin,  instagramda dm atıp durmasın. O kişilerin paralarını yiyemeden Endülüs Hayaletleri tarafından çarpılmış olması ile eğilip bükülüp akıl hastanelerine yatırılmaları ile,  orda o akıl hastanesinde ölen delilere ait hayaletlerin akşam yemeği olmaları ile alakalı benim bir payım olduğunu kimse iddia edemez. Buradan hodri meydan diyorum,  iddia eden ispat etsin, çıkarsın göstersin ‘‘

Çirkin çirkin gülümsedi.

 ‘‘  Bu nihayete ermeseydi işler,  ortada anlatılacak bir hikaye olmazdı. Sadece dram,  üzüntü ve acılar. Ama her hikaye tatmin edici bir son ister. Bu sezon her bölümde sizi tatmin edeceğime emin olabilirsiniz ‘‘

Son cümleyi beğenmemişti,  bunu keselim dedi.

                                                                                   ***

Hikayesini bitirince evine geri döndü. Artık eskisinden daha da yalnızdı. Kimse yazmıyordu artık gruptan,  hepsi amaçlarının sonuna ermiş,  huzura gitmişti. Bizim hayalet ise burada kalmaya devam etmek zorundaydı,  ta ki amacını bulana kadar.

Kimsesizler mezarlığı şu anda mevcuttan 1 nüfus eksik.

Bir firari var…

Onu nasıl bulacağını bilmiyordu. Katilin diğer kurbanları bunu düşünmediler,  bencilce ondan kurtulmak için tanıdıkları bildikleri en lanetli ruhlardan birisini uyandırdılar. Bu yaptıkları aynı bebek sevmeye giden misafirlerin bebek uyuyorsa eğer onla oynamak için çaktırmadan yanağını sıkmaları gibiydi şöyle bir düşününce. Misafirlik biter,  çeker giderler. Uyuması gerektiği zaman uyandırılıp şımartılan çocukla mücadele etmek de anne babasına kalır.

 ‘‘  Ben şimdi anne miyim,  yoksa baba mıyım acaba  ‘‘  diye düşündü boş boş.

Tek bildiği şu an küçük kız mezarlıkta değildi,  oynamaya gitmişti. 

Onun oynadığı yerlerde oyun arkadaşı Azrail’ dir.

Belki bir oyuncak bebeğin içine girmiş çocuğun birini korkutup ailesini katletme derdindeydi,  belki de yeni bir ailenin taşındığı eve dadanıp evin babasını delirtip ailesini katledeceği bir cinneti planlıyordu. Belki de bir köşede ip atlıyordu. O deli ruh her şeyi yapıyor olabilirdi şu an,  hayalet ise sadece sigara içip düşünüyordu.

Nasıl,  onu nasıl geri getireceğim?

Kimsesizler mezarlığı içinde yatanlar dahil hiç kimsenin hoş gelmeyeceği bir yer. Bu net.

Demekle oluyor mu sen söyle…

Kimsesizler Mezarlığına Hoş geldin…

 

  KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 12:  ‘’ 19548 ‘’

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

 

Hayalet yağan yağmurla çamur olan topraktan, mezarlığın daha da kasvetli bir hal almasından, sigara içememekten, türlü şeylerden muzdaripti. İşin aslı yağan yağmurlara da, toprağın çamuruna da fiziksel bir teması yoktu zira fiziksel bir formu yoktu. Ama yine de aslında bir ölü değilmişçesine tepkiler vermek, bir ölü bir hayalet değilmişçesine konuşup hareket etmek hoşuna gidiyordu.

’ Bugün size bu mezarlığa ait olan kimsesizlerden dinlediğim hikayeler arasında bana en acıklı geleni anlatmak istiyorum. Ey aşk sen nelere kadirsin, yaşamayı en çok seven insanlardan birisi böylece ölüme koşar mı, bu kadar sevgi dolu olan bir insan sevgisizlikten ölür mü, bu kadar sevildiğini sanan insan, aslında hiç sevilmediğini fark edince bir çiçek gibi solar mı? ‘’

Bir sigara yaktı. Bir zamanlar sanki kendisi de insan değilmiş gibi insanlara ait olan duyguları, hezeyanları ve zaafları garipsemek, söylemleri ile önemsizleştirmek huyu olmuştu artık.

‘’ Mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur gençler. Tabi burayı kastetmiyorum. Burada cenazesi bile kabul görmemiş, duaları edilmemiş bir sürü zavallı var. Bunları asla hak etmeyen bir sürü mahlukat da var tabii ki.’’

Son cümlesini söylerken yanından geçtiği mezara tiksinti ile baktı. İçinde insanlıktan nasibini almamış, hatırası dünyanın yüzüne bırakılmış derin bir yara izi gibi olan birisi vardı çünkü.

‘’ Ama bir insan için ömür yakılır mı? ‘’

‘’ Yakılır’’

Ses hayaletin yanında durduğu ve hikayesini anlatacağı mezardan gelmişti, ya da hayalet öyle zannetti bir an için.

İlk gömüldüğü zamanı hatırladı, genç adamın ruhu bir türlü kabre girmek, huzura ermek istememişti. Hikayesini de anlatmak istememişti.

‘’ Sen neden artık gözlerini yummuyorsun, bu kadar zamandır neden? Senin erişeceğin huzuru arayıp da bulamayanlar da var ‘’ demişti hayalet.

Kendini kastediyordu daha o günlerde bile burada kalmak istememişti.

Aslında dünyada olmayı, kimsesizler mezarlığına ev sahipliği etmeyi, instagram hesabının takipçilerinin artışını izlemeyi, pek çok şeyi sevmişti ama yine de özellikle onunla aynı kaderi paylaşan, aynı katilin maktulü olan ruhlar huzura erip gittiğinde ve bizimkisi kaldığında bu ona çok koymuştu. Tam da o andan itibaren artık daha da bir fazla buralardan gitmek, her ne olacaksa olacak ile yüzleşmek, varsa bir huzur ermek, yok ise sonsuza dek küfretmek istiyordu. Sonsuza dek…

‘’ Yattım, ama beni toprak kabul etmedi abi demişti bana.’’

Çok da öyle değildi aslında. Sigarasını tazeledi. Anlatması bile üzüyordu gerçekten.

 ‘’ Bu çocuk daha ilkokulda aşkı tatmış, sonra da kıza kene gibi yapışmış gençler. Sınıfta okulda, okuldan sonra gidip onun mahallesinde oynayarak, onun gittiği liseye giderek yani hayatına merkez etmiş kızı. Allem etmiş, kallem etmiş sevgisine inandırmış. Bazen birini sevmenin sebebi sizi çok güzel sevmesidir abi demişti bana, öyle güzel sevmiş ki kız da bunu sevmiş. Aynı üniversiteyi kazanmak için dirsek çürütmüşler, onu da başarmışlar bitince okul evlenip bir hayat kurmakmış hayali ’’

Ne kadar saflar der gibi başını salladı.

’ Tabi kız üniversitede bambaşka bir hayat görüyor, bambaşka ortamlar, parlak neşeli gençler, aşktan sevgiden onun tabiriyle ‘vıcık vıcık’ gezmeyen, daha rahat tipler. E tabi cazip geliyor kıza. Çocuğu bırakıp arkadaşlarla gezmeler tozmalar. Önce kız kıza başlayan gezmeler kızlı erkekli, sonra da erkek ağırlıklı ortamlara dönüyor. Çocuk ne kadar sahip çıkmaya çalışsa da kız bir fırsatını bulup, bir bahane uydurup, sonrasında da bir yalan atıp yine o gruplarla eğlenmelere devam ediyor, e tabi tartışmalar kavgalar ‘’

Hayalet kızdan tiksintiyle bahsediyordu artık, ‘’ içkiler haplar falanlar filanlar derken ‘’  

Ağzını topladı…

Fikir beyan etmeksizin olayı anlatmak gerekli diye düşünüyordu. Bunu yapmalıydı.

‘’ kız başkaları ile beraber olmaya da başladı. ’’

Oturdu mezarın yanına. Toprağını sevdi.

‘’ Bir zamanlar bilge bir hayalet bana sevgi bir ateş gibidir evlat demişti. Onu korumak gerekir esen rüzgarlardan, yağmurlardan fırtınalardan. Korursan ısıtır seni, korumazsan söner gider demişti. Neden demişti hatırlamıyorum ama sanırım alkollüydü. Sevgi bazen yok olur gider, sebepsiz. Çocuk sevdiğini birkaç erkeğin arasında yakaladığında kızın kafası da güzeldi, kendini savunmak yerine kız gel sende katıl böyle daha güzel dediğinde orda birkaç cinayet işlendi tabi.’’

Bir sigara yaktı. Derin bir nefes çekip üflemeden konuşmaya devam etti.

Dumanlı kelimeler…

’Neyse işte sonra da utancından geldi buraya gömdü kendisini, kaydı kuydu yok bu tabelayı ben diktirdim. Ailesi katil zanlısı olarak kayıp biliyor, öyle de bilecekler. Suçlu olduğu ispat edilemeden öylece kalacak’’

Tabelanın tozlarına üfledi, tozlar yerli yerinde durmaya devam etti.

‘’ Bana son sözü nerede yanlış yaptım abi oldu, hala hatayı kendisinde arıyordu. Tertemiz sevmiş, gül gibi bakmış, bir kötü laf etmemiştim. Sevmişti beni biliyorum, sevmişti....’’

Ayağa kalktı hayalet ‘’ ona içimden geçenleri söylemedim, ona duymak istediklerini söyledim. Sen haklısın, keşke öfkene kurban olmasaydın, olan oldu artık huzura erme zamanı gibi. Uyuyor şimdi kabrinde, huzuru var mı bilmiyorum o kadar cinayetle kan dökmeyle. Siz sosyal medyadan sallamaya başlamadan ben içimden aslında ne geçtiğini söyleyeyim. Neden mi yaptı, kız neden mi yaptı? Yaptı çünkü insanlar böyle varlıklar, siz busunuz. Kızıyla erkeğiyle eşcinseliyle fark etmiyor. Bazılarınız sevgiye sahip çıkar, bazılarınız keyfine sahip çıkar. Sonuçlarını düşünmeden yaparlar, sonuçlarıyla karşılaştıklarında şaşıracaklarını bilerek yaparlar, ama yaparlar. Bazen bir hikaye olmak için hayatlarına giren insanların hayatında, bazen kendine olan kızgınlıklarına cevaben kendilerini aşağılamak içim yaparlar, iyilikleri; iyi insanları hak etmediklerine inandıkları için yaparlar, ölmek için yaparlar çünkü yaşamak çekilmez bir şey esasında ve hepimiz bitsin istiyoruz, bitsin bitene kadar da nasıl geçtiğini anlamayalım. Öylece bitsin işte. Derin manalar yok, hepimiz meraktan geberiyoruz, sonrasında ne var. Öncesinden memnun değiliz, tatminkar hiç değiliz. Neden mi yaptı, yaptı çünkü yapmak istedi. Nefret ettiği anne babası gibi olmak istemedi belki, belki kendini içinde gördüğü kategorideki insanların hayatta yaşayabileceklerini az bulduğu için yaptı, kategoriden çıktığı için yaptı. İnsan sonunda ölüm olabileceğini bildiği şeyi neden yapar? Sorunun cevabını kendin ver, işte o yüzden yaptı. ’’

 

Üstünü başını toparladı, toprağa sanki oturmuş da pantolonu pislenmiş gibi arkasını silkeledi. Sonra da ‘’ görüşücez yakında ‘’ diyip gitti.

Mezarlıkta anlatacakları bitip de ordan yok olup evde ortaya çıktığında berbat bir manzara ile karşılaştı. Evde çığlıklar yükseliyordu alt kattan, acı içinde çığlıklar ve hayret. ‘’ polisi arayın hemen hemen’’ diyordu birisi. Bir başka ses ‘’ bunlar bağırsak ‘’ diyordu.

Korktuğu şeylerden birisi başına gelmişti…

Kimsesizler mezarlığına yeni müşteriler…

 

 

 

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 13: ‘’ KANLI OYUNCAKLAR ‘’

 

Kimsesizler Mezarlığına Hoş geldiniz gençler…

Hayalet asma kattan çekim yapılan giriş katına indiğinde istemsizce bunu söyledi. Ortada tam bir vahşet sahnesi vardı. Duvarlar kan revan içinde, kanlı minik el izleriyle doluydu. Şöminenin yanında ise tek bir kelime yazıyordu.

‘’ Sobe ’’

Her yerde parçalanmış, lime lime edilmiş cesetler, iç organlar vardı. Manzarayı görenlerden bir kısmı öğürerek kusuyor, bir kısmı baygınlık geçirmiş yatıyordu. Bir iki tanesi de arkasına bakmadan koşarak kaçmışlardı.

Sete diğer herkesten erken gelen ışıkçılar, set görevlileri, stajyerler, asistanlar…

Gençler…

Şimdi hiç birisi tanınacak halde değildi.

Hayalet gözlerini kapadı istemsizce solunda bir soğukluk hissettiğinde.

Küçük kız…

Hemen dibinde ortaya çıkıvermişti. Çok tatlı görünüyordu, kırmızı ayakkabıları, dantelli pabuçları, beyaz elbisesi ile diğer detayları hariç tatlıydı. Ama ıslak çamurlu gibi saçlarının ardında gülüşü şeytani gözlerden geliyordu. Sesinin masumluğu ise yaptığı her eylemi saf ve duru bir kötülükle yaptığının imzası gibiydi.

‘’ Seninle oynamaya gelmiştim, ama sen yoktun. Ben de seni beklerken oyuncaklarınla oynadım. ’’

Yaramaz bir çocuğun kutudan bütün oyuncaklarını salona saçıp, onlarla oynayıp sonra da öyle bırakması gibiydi kızın yaptığı.

‘’ Gel seninle oynayalım, hadi yukarı çıkalım olmaz mı? ‘’

Küçük kız omuz silkeledi. ‘’ Ben oyun oynamıycam artık, seni beklerken yeterince oynadım. Gidiyorum ben’’ dedi.

Ve kayboldu gitti…

‘’ Nereye gidiyor, nerden geldi? Canı sıkılırken bunu yapan, eğlenirken ne yaparak eğlenecek? ‘’

Hayalet yüzünü ellerinin arasına sıkıştırdı.

‘’ Lanet olsun size, bencil pislik ruh israfları’’

Şu an yaptıkları ile onları öldüren seri katilden bile daha fazla suçlu olduklarını düşünüyordu. Kendi ruhlarını özgür bırakmak için düşmanlarının üstüne kızı salmış, ardını hiç düşünmemişlerdi.

‘’ Lanet olsun size’’

                                                                                  ***

Küçük kız katillerini öldürdükten sonra tüm kurbanlar amaçlarına ulaşmış, cismani olarak çoktan terk ettikleri dünyayı ruhani olarak da terk etme vakitleri onlar için gelmişti. Bir ışığın içine hapsolmuş ve bu ışık tüm fani gözlerden yasaklanmış bir yöntemle onları ebedi istirahatgahlarına taşımıştı. Yani mezarlarına…

Kimsesizler mezarlığının cins hortlağı hariç katilin kurbanlarının hepsi, kabrine taşındı ve yerleştirildi.

Bu zavallı ruhlar huzura ermişti.

Işık sıcaktı ve huzur tarifsizdi. Zaman ise hiç yoktu. Sanki hiç var olmamışçasına. Bu yüzden hızlı ya da yavaş geçip geçmediği hakkında bir fikirleri yoktu. Sadece ışık…

Işık küçük kız onların ardından cinayetlere başlayınca önce ısısını sonra ise parlaklığını yitirmeye başladı. Uyurken izledikleri o yıldızlar, o dünya üzerinde duyulması imkansız tınılarla ve harmonilerle bezenmiş tanrının dudaklarının arasından çıkan bir ıslık gibi o müzik, evrenin ve zamansızlığın şarkısı git gide uzaklaşmaya başlamıştı. Yerini soğuk ve karanlığa terk etti ışık ve sıcaklık. Evrenin şarkısı yerini metruk zebanilerin homurtularına bıraktı. Müzik gittikçe uzaklardan gelen ayak sesleri duyulmaya başladı. Tırnaklı, toynaklı ayaklara ait sesler.

Kaos un ayak sesleri, acı ve yıkım, soğuk ve yabancı bir his ruhlarını kapladı.

Bedel…

                                                                               ***

Kimsesizler mezarlığının metruk hayaleti tabelalar arasında dolaşıyordu. Aklı başka yerlerdeydi.

Küçük kızda.

Belki de bugün onun hikayesini anlatmalıydı.

Ama onun mezarı bir bomba gibi patlamıştı ve yetkililer o mezarda ne olduğunu anlayıp dinleme gereği duymadan, araştırma bile yapmadan direk doldurup geçmişlerdi. Kızın kemikleri artık mezarlığın geniş bir alanına yayılmıştı. Bir arada olmak ve tekrar hayaleti ile birleşmesini sağlamak.

‘’ İmkansız ‘’ dedi içinden.

‘’ 0 ‘’ numaralı mezarın hizasından geçerken de küfürler yağdırdı. ‘’ Hepsi senin yüzünden ruhsuz fahişe ’’ diye bitirdi salvoyu.

Sonra tanıdık bir tabelanın yanında durdu.

Onun adına ne kadar üzülüp ve ne kadar sevindiğini hatırladı.

Genelde hikayesini anlattığı insanların adını bilir ama söylemezdi, ama onun adını bile bilmiyordu.

‘’00658’’

Adını o da bilmiyordu zaten söyleyememişti.

Hayalet sigarasını yaktı, üslubunu takındı ve anlatmaya başladı.

’ Hayat herkesi yorar gençler, bazen mutluluğu kovalatırken yorar, bazen mutsuzluktan kaçırırken. Ama yorar. Yorulmadan giden birisi var burada. Adı yok, sanı yok, kimsesi yok, hikayesi yok, anıları yok hiçbir şeyi yok. Bu sizin bok dünyanızda sadece bir gün yaşadı.’’

Mezarda küçük el kadar bir bebek vardı.

‘’ Hikayesini bilmiyorum, zaten birkaç ihtimal var. Ya tecavüz çocuğu olduğu için çöpe atıldı, ya ruh hastası bir annesi olduğu için, ya da ruh hastası bir babası olduğu için çöpe atıldı, belki de kendine bakamayacak durumda olan insanlardı anne babası cinnet geçirdi çöpe attılar. Bir evin tuvaletinde doğdu, çöpe atıldı. Ağlamalarını duyan kağıt toplayan çocuk hastaneye götürdü ama yaşatılamadı ve öldü. Kimin nesidir bulunamadı da. Şimdi size ona ait ne anlatayım. Ona ait anlatacağım ne olursa olsun suçlusu sizsiniz. O kadını tecavüze uğramadan güvenli yaşayabileceği bir şehir sunamayan sizsiniz. Ya da ruh hastası ise anne bunu öngörüp gerekli psikolojik tedaviyi uygulamayan, kontrolleri yapmayan sizsiniz. Ya da ruh hastası ise baba, ondan kadının kaçabileceği güvenceleri sağlayamayan sizsiniz. Ya da bir bebeğe bile sahip çıkamadığınız için sizsiniz. Bu bebek burada sizin yüzünüzden yatıyor. ‘’

Sinirliydi, astral projeksiyonu titreşiyordu. Sigarasını eze eze ve derin nefeslerle çekiyordu. İnsan mahlukatına olan öfkesi alevlenmişti. İnsanların kötü taraflarını görür ve gösterirse, küçük kızın öldürdükleri yüzünden daha az vicdan azabı çekeceğini düşünüyordu belki de.

‘’ Şimdi burada böyle bir hikaye yatıyor. Yerine yatmadan önce bana baktı, doğru mu yapıyorum yanlış mı yapıyorum der gibiydi. Doğru dedim yattı. Hadi git dedim, sen bu dünya için fazla temizsin’’

Yeni bir sigara yaktı. Eskisini düşmanını ezer gibi ezdi.

’ aranızda yaşayanların büyük çoğunluğu ölmeyi daha fazla hak ediyor. Ama artık ölmenin ziyanına inanmıyorum. Bu bebek ölümle ziyana değil, sizden kurtulduğu için huzursuzluğu hiç tatmadan huzura gitti. Bunu bir düşünün, bir de buraya gelirseniz bu mezarı ziyaret edin. ’’

İnstagram takipçileri sıklıkla mezarlığa gelip gidiyorlardı. Hikayesi anlatılan mezarları görmeye, belki hayaleti görmeye.

Ama göremezler, o sadece anlatmak için orada.

Anlatmak ve anlamak…

Neden buraya bu dünyaya kısılıp kaldığını anlamak…

Tüm bunlar olup bittiğinde yeni bir kafile mezarlığa gelmişti bile. ‘’ 0 ‘’ ın mezarını arıyorlardı.

Onları gören hayalet onu görüp duymayacaklarını bile bile reveransını yaptı, selamını verdi her ne kadar tatsız hissediyor olsa da.

‘’ Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.’’

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 14: ‘’ ELBURGER ‘’

 

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler. 

 

Kötülük bulaşıcıdır. Birilerine kazık atmadan önce, birilerine kötülük yapmadan önce iyi düşünün. ”  

 

Hayalet yine öğreten adam modundaydı. Ağzında sigarası tabelalar arasında gezerken her zamankinden biraz daha savruk görünüyordu. Saçı başı dağıtmış kıyafetin anasını bellemiş toz pas içinde bırakmış olmasına ilave olarak bastığı yere bakmadan altında yatana ve onun huzuruna saygı duymadan ilerliyordu. 

 

Normalde böyle yapmazdı o mezarda yatan her kim olursa olsun. 

 

Siz alır hiç kimseye kötülüğü dokunmamış birisine kötülük yaparsanız o kişinin dişine kan değer bir kere. İyi ihtimalle yaptığınız yanınıza kar kalır ama ya kalmazsa. Size bir sır vereyim mi bazen intikamdan ölerek bile kurtulamazsınız. Ben bugün bunu öğrendim “  

 

Hayalet mezarlığa gelmeden önce bütün enerjisi ile küçük kızı bulmaya çalışmıştı. Her yere her haneye her izbe noktaya girip çıkmış bir saniye içinde onlarca meskende görünüp kaybolup bir diğerine geçerek köşe bucak dolanmıştı. Aradığını bir avm restoranının mutfağında bulmuştu. 

Fast food restoranında mesaiye kalan çalışanlar aylık genel bir temizlik, envanter sayımı gibi bok püsür işlerle ilgilenecekti.  

 

Böyle olmadı...

 

Hayalet avm deki öldürülmüş güvenlik görevlilerini takip ederek kızı buldu. Kız içerde aşçılık oynuyordu. Uzun boylu kocaman bir Adem elması olan suratı sivilceli bir çalışanın içine girmiş diğer çalışanlardan türlü yemekler hazırlıyordu. 

 

Yüzü fritözün içinde kaybolup yanmış bir eleman vardı. Bacakları arada tik varmış gibi refleksif hareketlerle sarsılıyordu. Kızartma tezgâhında eller, kola makinasında da kola kan karışımı köpüklü bir içecek sızıyordu muslukların altındaki bardaklara. Kullanmak istemediği kısımları ise restoran mutfağının köşesine yığmıştı. 

 

Küçük kızın hayaletinin içine girdiği çocuk hayaleti görür görmez ona doğru koştu ve sarılıp kucaklamak istedi. 

 

“ Heeey sen geldin “  

 

Kolları havayı kucakladı ve boşa savruldu. Küçük kız etten kıyafetinin içinde ciyaklayarak kahkaha attı. İçine girdiği beden ise sadece ağzını açabilmişti bu kahkaha içinde patlarken. Açık ağzın ifadesiz yüzün içinden gelen kahkaha ürkütücüydü. 

 

Küçük kız oyun arkadaşı geldiği için neşelenmişti. Etten kıyafetin içinden çıktı. Çocuğun ağzı çenesi ayrılarak açıldı, kırılan çene kemiğinin sesi takırdadı ve boyundan küçük bir çukurdan sürünerek çıkarmış gibi çıktı küçük kız. Önce elleri çocuğun ağzından çıktı. Sonra kollar çıkar gibi oldu ve deliği biraz daha genişletmek adına sağa sola oynaştılar. Sonra da küçük kız tırmandı yukarı. Geriye yüzü yamrı yumru olmuş, çenesi boşlukta savrulan ve acıklı gözlerle bakan bir mahlukat kaldı. 

 

Eğer konuşabilseydi kesinlikle  ” öldürün beni “  derdi.

 

Hayalete artık sarılabilirdi. 

gel bakalım yaramaz naptın sen bakiyim “  

 

Sarılması bitince küçük kız sağa sola doğru yarım dönüşler yapa yapa konuştu. “ ben şef oldum hem de aşçı şefi. Bir sürü yemek yaptım ve ilk müşterim de sensin.  ”  

 

Hayalet “ ben et yemiyorum ama madem sen yaptın bir tadına bakayım “  dedi. 

 

Küçük kız elleriyle alkışlar yapıp sevinçle oynuyordu. 

“  ne istersin elburger var, kafadan kızartma  var içecek olarak da kana zero. “  

 

Neşeyle bağırdı ”şekersiiiiiiz. Kan şekeri düşük “  diye gülücükler attı. 

 

Hayalet kızı işkillendirmemeye çalışıyordu. Suyuna gitmek hayatında en nefret ettiği şeylerden biri. 

ben aslında aç değilim. Biraz kana zero alayım ” dedi. 

hayhay efendim. ” 

 

Küçük kız kikirdeyerek bardağı köpüklü koyu kırmızı içecekler doldurdu. 

al bakalım “  

 

Hayalet bardağı aldı ve içer gibi yaptı. Tadına bile bakmamıştı oysa.

Tadı harika olmuş hiç tahmin etmezdim. Vay canınaaa ” diyip kızı. Yanağını sıktı. 

 

Şımarmıştı…

 

bunu beğendiysen el burgere bayılacaksın ” 

 

Kestiği ellere bir hamburger tutarmış gibi şekil vermiş parmakların arasındaki boşluğa da hamburger köftesi koymuştu. 

 

Bu mide bulandırıcı sahne hayaleti çok sarmadı. Tek düşüncesi kızı bir şekilde zaptetmekti. 

 

Ama nasıl... 

 

yok ben almıyim daha sağol ben bundan içmeye devam edicem. Mmmm nam nam nam. ”  

Çocukça aptal aptal sesler çıkarıyordu ama küçük kızın hoşuna gitmişti.  

 

Bir an düşündü, zaman durdu. Bu küçük kızın bir zamanlar aynı göründüğü gibi tatlı ve masum olduğunu düşündü. Anne babasının bir tanesi, ailenin altın topu, kıymetlisiydi. Şehir dışından akrabalar bile onu görmeye gelip seviyorlardı. Herkes seviyordu onu o zamanlar.

 

Kıza baktı. Kim neden sevmesin ki böyle tatlı bir şeyi. Peki böylesine tatlı bir canı türlü zulümlerle alanların, bu hayatta hiç mi canına önem verdiği bir ‘’ tatlısı ‘’ olmamıştı? Bedenin yaşadıkları, yaşarken yüzleştikleri ruhu şekillendirir, ışığını aydınlatır ya da karanlıklaştırır. Ruhun düşündükleri bedene yön verir ve bu hayatın içindeki pek çok döngüden biridir. Döngü içinde denge barındırır. Denge bir taraf üzerinde etkileyici bir baskıya uğrarsa, öbür taraftan da baskılayıcı bir tepki uyandırır.

 

İşte bu üzücü ve detayları da anlatılmaması gerekecek kadar üzücü. Kötülüğe meyilli birisi az bir etki ile buna yönelebilir. Peki daha kötülük nedir bilmeyen birisi bu kadar nasıl şeytanlaşabilir? Bu kadar şeytanlaşacağı kadar ne yaşamış olabilir?

 

Küçük kızın hikâyesi kısaca bu. Tanınmayacak haldeki cesedi kimsesizler mezarlığına gömüldüğü zaman ruhu huzuru reddetmiş ve dünyaya kanlı bir intikam imzası atmıştı. Kendi katilini, katilinin tüm ailesini, o aileyi seven ya da bir zamanlar sevmiş, selam vermiş insanları ve onların ailesini, onlara kız alıp onlardan kız verenleri ve özellikle ruhu insaniyeti güçsüz olanları, potansiyel canileri yok etmişti. Hepsini kendisine aciz etten oyuncaklar etmiş, her birine girip çıkmış, evlerini barklarını, köylerini kasabalarını kana boyamıştı. Sonrasında da sıkıldım artık diyerek gelip mezarına yatıp uyumuştu. Büyük ustalar mezarını efsunlasalar dahi, bir gün canı isterse, yeteri kadar tutkuyla çağrılışa çıkmayacağı bir kilit geliştirememişlerdi.

 

Kimsenin zoruyla değil, kimsenin telkini ile de değil. Öldürdükçe güçlenen, güçlendikçe kararan, karardıkça da daha da korkulan bir hayalet olmuştu ve aklı çocuk aklı kadar olduğu için zaten inat ile bir şey yaptırmak, uslandırmak da mümkün değildi.

 

Yaşarken oynadığı oyuncaklara dokunamadığını gördüğü zaman ilk zamanlar çok ağlamıştı. Sonra insanlara dokunabildiğini, onlara istediğini yaptırabildiğini görünce ise çok kahkaha atmıştı. Onun kahkahası demek, birilerinin ölüyor olduğu ya da ölmek üzere olduğu demekti.

 

Birkaç saniye içinde bu geçti içinden.

 

‘’ Ben çok yoruldum artık, sıkıldım da. Gidip uyuycam, sen de gelir misin artık? ‘’ dedi hayalet.

 

Küçük kız çok neşeliydi. ‘’ Hayır ben uyumıycam, çok uyudum zaten daha uyumam, sen uyu uykuşlarını o zaman ‘’ diyip dudak büktü.

 

Hayalet çaresizce ‘’ tamam ama ben seninle oynamak istediğimde, seni özlediğimde bulamıyorum. Çok arıyorum ‘’ dedi. Küçük kız sevinçle ‘’ yine oynarız, sen beni çağır o zaman adımla, ben sana gelicem tamam mı ‘’ dedi.

 

‘’ Tamam ‘’

 

Hayalet mezarlıkta belirdi, lafa girip küçük kızın hikâyesini anlattı.

 

‘’ Kötülük bulaşıcıdır, size bulaşmasa da dünyaya bulaşır. Dünyaya bulaştırdığınız kötülük elbet sizi bulur. Kaçamazsınız. Küçük kıza bulaşan kötülüğün bedeli ağır oldu. Bulaştıranlara da, hepimize de ‘’ dedi ve sigarasını söndürüp gitti.

 

 

 KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 15: ‘’ İSMİ BİZE YASAKLI ‘’

 

Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler.

Hayalet artık son dadandığı eve gitmiyordu. Küçük kızın orda yarattığı vahşet dalgasından sonra orda bulunmak midesini bulandırıyordu. Olay ülkede haber olmuş, televizyon kanallarında, gazetelerde, internet sitelerinde de ifşa olmuştu.

Hayalet instagram sayfasını askıya aldı. Gelen yorumlar, olayın onunla alakalı olduğunu iddia edenler, yeni katliam için kişiler ve adres gösterenler, ölüp küçük kızla arkadaş olarak beraber vahşet saçmak isteyenler, envai çeşit manyağın yorumlarından sakınmak için önce gönderilerini yoruma kapatmış, sonra dm’i kapatmış, en sonunda da sayfayı askıya almıştı.

İnsanların ne kadar manyak olabildiğini burada geçirdiği her gün daha fazla idrak ediyordu.

Artık yeni bir eve dadanmak istemiyordu, mezarlıkta kalmak istiyordu. Kimsesizler mezarlığı ise burası, burada yatanların tamamı gibi o da kimsesizdi zaten. Hem de ağababaları olacak kadar, hem de başı çekip onlar adına ve onları konuşacak kadar.

Bir sigara yaktı.

Kendi mezarının üstünde oturuyordu…

Çok yorgundu, çok aşırı yorgundu. Ruhaniyeti sanki silinip gidecekmiş gibi silik görünüyordu. Tüm enerjisini, tüm gücünü tüketmiş bir hali vardı.

Kemikler…

Toprağın onu çektiğini, davet ettiğini hissediyordu. Fakat daveti kabul ettiğinde ise bu sefer geri itiyordu. Diğer tüm hayaletler gibi, toprağa gömülen tüm insanlar gibi o da bu dünyadan kurtulmak istiyordu ama geride bırakılma sebebini bir türlü keşfedememişti. Kendi hikâyesinin detaylarını anlatmaya niyeti yoktu. Zaten takip eden herkes olan biteni anlamıştı.

Ruhsuz bir seri katilin, hangi motivasyon ile başladığını bir türlü anlamadıkları bir cinayet dalgasının kurbanı olmuştu. Sonra diğer kurbanların ruhlarıyla arkadaş olup sonra da güç birliği yapıp katillerinden intikam almışlardı. Bunu yaparken ise dünyaya çok büyük bir melanetin serbest kalmasına sebep olmuşlardı. Buna sebep olanların hepsi ‘’ defolup gitmiş ‘’ olay bizim hayaletin başına kalmıştı.

‘’ Bir çıkar yol ‘’ dedi sigarasından derin bir nefes çekip üflerken.

Küçük kızı geri mezarına yatmaya ikna edecek bir çıkar yol.

Sigarasını yakıp mezarının üstüne oturup dinlenmeye başlamasından önceki tüm geceyi odaklanmakla geçirmişti.

Cismaniyete…

Patlamayla mezarlığın içine dağılan küçük kızın kemiklerini tek tek, en ufak zerrelerine kadar geri mezarın içinde birleştirmişti. Tüm konsantrasyonu, tüm enerjisi gerekmişti bunun için ve daha önce hiç başaramadığı kadar çok odaklanmak.

Küçük kızın kemiklerine her temasında yaşadıkları ise bambaşka bir sorun çıkarmıştı.

Onun anıları…

Onun acıları…

Onun öfkesi…

Bunların tamamını deneyimlemişti. Bundan ötürü de motivasyonunu yitirmişti.  Yaptıklarına hak vermenin eşiğinde ipte yürüyen bir cambaz gibi ilerliyordu iradesi. Bir o tarafa bir bu tarafa dengesi meylediyordu.

Sonunda düşmeden karşıya geçti. İnsanlar canavar olabilir, en tehlikeli canlı olabilir, bencillik ile işledikleri suçlar dünyayı şekillendiriyor olabilir. Ama hepsi öyle değil ve küçük kız artık kimin ne olduğuna bakmadan yok ediyor önüne geleni. Kurunun yanında yaş değil, ormanı yakıyor.

İkna olacak gibi de durmuyor, galiba uyanır uyanmaz ona birisini öldürtmek pek faydalı olmadı bunun için. Tekrar uykuya dalmak istemiyor, huzura kavuşmak istemiyor, bu dünyaya doyamamış bir hali var. Hayatı deneyimleyemeden, neyin ne olduğunu anlayamadan birilerinin çirkin zevkleri ve menfaatleri için bedeni iradesi dışında kullanıldı.

Bu hayata dair son öğrendiği şey bu oldu.

Şimdi de bu son öğrendiği şeyi, yerini başka hiçbir bilgiye, hiçbir duyguya terk etmeksizin uyguluyor.

Tek yapmak istediği şeyin karnını doyurup oyun oynamak olduğu bir günde ölmüştü, sonrasında da tek yaptığı karnını doyurup oyun oynamak oluyor.

Ona ne yapıldıysa, nasıl yapıldıysa onu uyguluyor ve kesinlikle doğruyu yanlışı ayırt edebilecek durumda değil.

Normalde çocukları uyutmak için bırakırsınız, oynar koşar, döner zıplar, enerjisini tüketir ve uykuya dalar. Bunun haricinde işe yarayan pek bir yöntem yoktur. Peki, ruhaniyeti saf bir enerjiden oluşan ve ne kadar ‘’oyuncakları ’’ ile oynarsa oynasın yorulmayan inatçı bir çocuk nasıl uyumaya ikna edilebilir?

Hayalet düşünceleri ile boğuşurken sigara üstüne sigara içiyordu. Paketten son dalı da yaktı.

Kendi toprağını sevdi.

Yaşantısı boyunca çocuk sahibi olmak istemişti. Ölene kadar.

Ölünce o zamana kadar ne istemiş olduğunuzun pek bir önemi kalmıyor çünkü.

Ama bedeni asla bir çocuk sahip olamayacağı kadar kısır bir bedendi. Yaşarken insanlara gıpta ile bakıp hep bir kızı bir de oğlu olsun, çekirdek aile kurulabilsin istemişti. Bunun yerine karısı tarafından terk edilmiş, sıkıntılı bir hayata mahkum edilmiş, akabinde de ‘’ bir umut ‘’ ararken ruhsuz bir katilin cinayet sofrasına meze olup gitmişti. Belki de bunu çok isteyip elde edemediği için ruhu asılı kalmıştı. Yarım kalan işi dünyaya bir iz bırakamadan gitmekti. Şimdi ise bunu yapabilmek hepten imkânsızdı.

Bugün anlatacak hikâye yok. Bugün ne olup bittiğini anlamaya çalışmak var ve bu konuda da hiçbir şey yapamamak var. Ne diye yaşadığını bilemeden ölen birinin ne diye bu dünyaya sıkışıp kaldığını anlamaya çalışma çabası var.

Zaten oldum olası zeki biri olmamıştı, basit birisi olarak yaşamak istemişti. Hırsları pek olmayan, aşırı çalışkan olmayan, dolayısıyla büyük zenginliklerin, zevk-ü sefaların peşinde olmayan birisiydi.

Düşünmekle olmayacağını biliyordu, bazen olayların içine dalarsın. Spontane gelişmeler olur, onlara spontane cevaplar verirsin. Belirlenmesi ve öngörülmesi imkânsız olan bir yazgı yürürlüğe girer. Sonuçları ile yüzleşirsin.

Olan bu oldu…

Hayalet ayaklandı, yüz ifadesini toparladı. Nemrut ifade yerini sevimli görünmeye çalışan bir yüze bıraktı.

Plan yok sadece temenni,

Kızın adını seslendi tatlı olmaya çalışarak.

‘’ ( ismi bize yasaklı ) hadi gelsene oynayalım.’’

Gelen giden yoktu.

‘’ ( ismi bize yasaklı ) ‘’

İsmin son harfini uzatarak çağırmaya devam etti. Mezarlık homurdanıyor gibiydi. İstemediği, kaldırıp attığı bir çöpü sanki geri evin içine atmaya çalışıyorlarmış gibiydi mezarlık için, sanki sifon çekildiğinde bokların gitmesi değil tuvalet temizken sifonla bokların geri gelmesi gibi.

‘’ ( ismi bize yasaklı ) ‘’

‘’ ( ismi bize yasaklı ) hadi ama adını söyleyince geleceğini söylemiştin.‘’

Küçük kız arkasında belirdi ve sarıldı kavuşmuş gibi.

‘’ Hadi oynayalım. ‘’

 

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 16: ‘’ KAVGAYA ADAM ÇAĞIRMA 1. KISIM ‘’

 

‘’ Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz küçük hanım.’’

Küçük kız neşe ile gelmiş ama gelince de biraz tadı kaçmıştı sanki.

‘’ Hadi sana yeni bir ev bulalım ’’ dedi hayalete. Etrafına şöyle bir göz gezdirdi. Yüzünü domuz gibi yapıp dudaklarını büzerek ‘’ burayı hiç sevmiyorum ‘’ dedi.

Hayalet de sevmiyordu burayı. Hem seviyordu hem sevmiyordu. Çünkü içinde hem acınası hayatlar geçirip kimisi kim vurduya giden, kimisi tanınmayacak hale gelecek kadar zulme uğrayan, kimisi ise burada olmayı sonuna kadar hak edip ardından hiçbir duayı, iyi niyet ve ahiret temennisini hak etmeyen canavarlarla doluydu.

Ama hayalet bir şekilde hepsi ile bir ortak paydada buluşuyordu.

Kimsesiz olmak.

Bazen birbirinden nefret eden, birbiri ile bir arada asla bulunamayacak olan kitleler, isteseler de istemeseler de bir kümede kesişirler. Böyle zamanlarda da değişime uğrarlar. Kötüler biraz iyileşir, iyiler biraz kötüleşir, her şey biraz grileşir. Bu hapishaneye masum olarak ve haksızlıklar sonucu düşen birisinin, ‘’ yumuşak ‘’ birisinin sertleşmesi gibidir. İçeriye uyum sağlamak adına ve oraya düşmesine sebep olan yanlışa daha fazla düşmemek adına o kişi uyanıklaşır. Ya da yaşantısı boyunca kötülük saçan birinin birden bir kişiden merhamet görmesi ile hayatta tanıdığı ve düşman olduğu insan türünden farklı olarak dost olunacak insanların da olduğunu keşfetmesi ile ortaya çıkan bir iyileşme süreci gibi.

İşte burada yatan isimsizlerin de akıbeti aslında buydu. Hiçbirisini tanımadan herhangi birisi hakkında kimsenin net bir şey belirtemeyeceği, net bir duyguya kapılamayacağı bir yer. Çünkü katiller ve maktuller aynı mezarlıkta.

‘’ Ama benim sana göstermek istediğim bir şey var ( ismi bize yasaklı ) ‘’

Küçük kız birden heyecanlandı. Yeni bir şeyler mi hep ilgisini çekerdi.

‘’ Hadi göster o zaman hadi hadi ‘’

Hayalet kızın elinden tuttu ve toparlayıp düzenlediği mezarına getirdi.

‘’ Bak yatağını topladım ‘’ esnedi bunu söylerken. ‘’ Baya da yorulmuşum uykum gelmiş oynayalım dedim ama biraz uyuyup enerji toplasak da sonra mı oynasak acaba ? ‘’

Küçük kız gülmeyi bıraktı.

Sevimli görünmeyi de…

‘’ Sen beni oynamaya çağırmadın ‘’

Küçük kızın görüntüsü titreşmeye başladı, sanki bir projeksiyonun görüntüsü kapanıp, kapanıp açılıyor titreşiyor gibiydi.

Sinirlendi…

‘’ Ben uyumak istemiyorum… ‘’

Mezarlığın içindeki ağaçların yaprakları titreşmeye başladı rüzgar esmediği halde. Toprağın üstünde gezintiye çıkan kurtçuklar geri toprağın altına daldı kaçarcasına. Fareler kaçıştı, kuşlar ciyaklayarak mezarlığın hava sahasını terk etti. Tekinsizlik tüm mezarlığı kapladı. Mezarında huzuru bulanların huzuru bile sekteye uğradı o an için.

‘’ Hayır beni yanlış anladın sakin ol ‘’ dedi hayalet etrafında olup bitenleri anlamaya çalışırken.

Kendisi ufacık kemik parçalarına dokunmaya çalışıp onları mezarda geri toplamaya çalışırken muazzam eforlar sarf etmiş, ruhundan ruh gitmişti. Küçük kız ise dokunmadan tüm mezarlığı titretiyordu. Öfkesinin gücü karşısında korku hissetti.

Öldüğünden beri nadir hissettiği hislerden bir tanesi daha.

‘’ Sen beni kandırıyorsun, yeter ‘’

Küçük kız bağırdı. Gözleri kararmış, yüzünün görüntüsü çarpık bir hal almıştı.

Bir hayaleti korkutabilen bir başka hayalet.

‘’ Seni sevmiyorum artık ‘’ dedi küçük kız. Sesi titreşerek ve kap kalın çıkıyordu artık. Sanki davarlıkta yüksek lisans sahibi insanın birisi komik olduğunu sandığı için geğirerek konuşuyor gibi.

‘’ deme öyle, seviyorsun ben de seni seviyorum. Benim başka arkadaşım yok ki, bak kimse yok diğerleri hep gittiler ‘’ dedi hayalet. Kızı sakinleştirmeye çalışıyordu. ‘’ hadi ama yapma böyle ( ismi bize yasaklı ) ‘’

Kız sakinleşecek gibi değildi. Saçları uçuşuyordu, ayakları yerden kesilmiş birkaç karış havada duruyordu. Sevimli ayakkabılarının tokasının hemen üstündeki çorabın yırtık pırtık dantelleri de öyle.

‘’ Beni bir daha çağırma ‘’ diye haykırdı. ‘’ Canımı sıkıyorsun. ‘’

Hayalet kıza sarıldı, ne kadar korksa da, ne kadar çekinse de ve içindeki ses ne kadar bunu yapma dese de, yaptı bunu. Kızı havada kapmış gibi görünüyordu. ‘’ Lütfen ama ( ismi bize yasaklı ), ben çok yalnızım, benim hiç kimsem yok.’’

Kızın yüzünü görmüyordu, eli saçını okşuyordu sakinleştirmek için elinden gelen başka bir şey de yoktu zira ne dese şu an ters tepiyordu. Plansız hareket etmenin sakıncalarından birisi de tabi spontane durumlarda ne yapacağını şaşırmak ve karşı tarafa karmaşık sinyaller vermektir.

Kız kollarının arasında titreşiyordu. Kolları hareketsiz aşağıya doğru öylece serbest bırakılmış bir halde duruyordu. Hayaletin sarılmasına bir karşılık veren hali yoktu.

‘’ Sana bir iyilik yapacağım. ‘’ dedi küçük kız. Sarıldı sonra da. Sevgiyle…

Bir anda kollarının arasından kayboldu. Hayalet şaşkın bir halde boşta kalan kollarını incelemeye koyuldu. Ama kızın ruhaniyetini hala hissediyordu.

Başını yukarı kaldırdığında kızın havada sabit bir şekilde durduğunu gördü. Gözlerini kapatmış bir şeyler mırıldanıyordu sanki.

Bir şarkı ?

‘’ saklambaç oynayan kaleye mum diksin… ‘’

Bir elinin avucunu açmış ileri doğru uzatmıştı.

Hayalet önce anlamadı. Boş gözlerle baktı. Toprağın sarsıldığını hissettiğinde anladı.

‘’ Yapma, hadi biz oynayalım, ben saklanayım hadi ‘’

Görünmez oldu, ama izliyordu küçük kızı. Kız hiç istifini bozmadan şarkısına devam etti.

‘’ saklambaç oynayan kaleye mum diksiiiiiiin… ‘’

Tekrar görünür hale geldi, yanına gitmeye çalıştı, yükseldi ama küçük kızın etrafında görünmez bir kalkan vardı sanki. Yaklaşmaya çalıştıkça vantilatörün önünde uçuşan boş torba gibi savruluyordu.

Durdu, ‘’ yapma nolur yapma, hadi ( ismi bize yasaklı ) ‘’

 

Küçük kız gözlerini açtı, hayalete baktı. Bakışı gözünde flaş patlamış kara kedi gözü gibiydi. Ayna gibi parladı. Sırıttı şeytan gibi.

‘’ Kale kapanıyor, elini çeken oynamıyor… ’’

 

(Devam edecek…)

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 17: ‘’ KAVGAYA ADAM ÇAĞIRMA 2. KISIM ‘’

 

‘’ Kale kapanıyor, elini çeken oynamıyor… ’’

Kimsesizler mezarlığı silkeleniyordu.

Olası bir durumda Sur borusunun üflenmesi yaşayanlar için ne demek ise, küçük kızın şarkısı da oradaki ölüler için o demekti.

Toprak titreşiyor, sanki tüm o mezarlık bir beden ise her tarafında ağızlar oluşuyordu. Sivri dişleri ve zehirli dilleri olan ağızlar ve bunlar da kusacak gibi öğürüyorlardı. Binlerce öğürtü, küçük kızın şarkısı ve bu belayı da kendi başına açmayı başaran hayalet.

Gözleri kapalı olacakların kaygısı ile içi içini yiyordu.

Mezarlıkta mezarların üstünde açılan ağızlar tüm o huzura yatmış ruhları midesini bozan yeşil safrayı kusarmış gibi püskürterek kusuyordu. Mezarından kurtulan hayaletler ise gökyüzünde kendilerini küçük kızın etrafında bir daire oluşturur şekilde sabit dururken bulmuşlardı.

‘’ Kale kapanıyor, elini çeken oynamıyor… ’’

Herhangi bir insan görse çılgınlığın da ötesine geçeceği ve bir daha geri gelemeyeceği bir manzara oluştu.

‘’ Bedenleri yapabildiği gibi, ruhları da kendisine oyuncak yapıyor olabilir mi?  ‘’

Hayalet çaresizce dizleri üstüne çöktü.

‘’ Ben ne yaptım ‘’

Mezarlıktaki neredeyse tüm kabirlerin hayaletleri serbest kalmıştı. Kimisi azabından, kimisi uykusundan, kimisi huzurundan, kimisi hayallerinde kavuştuğu cennetinden sökülüp getirildi küçük kız tarafından.

Hayalet olan şeyin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini düşünemiyordu bile. Katiller, caniler, aynı küçük kız gibi zulme uğramış intikam hissi ile dolu olması son derece muhtemel mazlumlar, huzuru elinden alındığı için kızgın olacak ruhlar ?

Küçük kız elini kapattı…

Ne olduğunu anlamayan hayaletler öylece sağa sola bakınıyorlardı. Ölüm öncesi hatıralar ister istemez su yüzüne çıkıyor ve kabrin huzuru yerini huzursuzluğa, sinire, öfkeye terk ediyordu.

‘’ Hiç biriniz oynamıyorsunuz ‘’ dedi küçük kız ve aşağı süzüldü kikirdeyerek.

Hayaletin gözleri kocaman açılmış mezarından firar etmiş diğer metruk ruhlara bakıyordu. Hikâyesini anlattığı ve anlatmadığı ruhlar. Birkaç tanesini gözü aradı. Birkaçını gördüğüne son derece üzüldü ve birkaç tanesinin de kızın çağrısının gücüne bir şekilde direnip kalkmamış olduğuna son derece sevindi.

Hele bir tanesi, eğer kalksaydı…

Küçük kızı mumla aratacak şeyler yapacağına hiçbir şüphesi yoktu.

Küçük kız kimsesizler mezarlığının biçare hayaletine sarıldı, yanağından öptü ve ‘’ artık yalnız değilsin ‘’ dedi.

Gözden kayboldu.

Bir belayı savamadan bin belanın arasında kalmıştı.

Pişmiş kelle gibi gülümsedi…

‘’ Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler… ‘’

Dedi, gülüşüne eşlik eden olmadı.

Hayalet sağa sola baktı, ardına baktı…

Yok oldu ve kaçtı…

Bazen yapacak en iyi şey arkana bakmadan, yarın yokmuşçasına, ne olduğunu ve olacağını zerre kale almadan kaçmaktır.

Kaçanın anası ağlamaz.

                                                                                  ***

 

‘’ İşte böyle abi, en son baktım olacak gibi değil, etrafım bana garezli ruhlarla doldu, topukladım son sürat. Sonra unuttum sigara yok tabi, ordan sana geldim. ‘’

Tekelin hayaleti bomboş gözlerle son derece umarsız bir şekilde yarım saat boyunca hayaletin anlattıklarını dinledi.

‘’ Bana niye anlatıyorsun bunları şeker kardeşim?  ‘’ dedi. Konuşan manda kıvamında çıkmıştı sesi.

‘’ abimizsin bir akıl verirsin belki dedim ‘’ tekelin hayaletinden aldığı sigarayı yaktı, bir süredir sigara içmiyordu. Stres de delicesine tetiklemişti, resmen olmayan ciğerleri ağlıyordu nikotin diye.

‘’ evladım sen gerizekâlı mısın, tipin mi öyle gösteriyor? ‘’

Hayalet bu sefer bozulmuştu.

‘’ sana ne elin hayaletinden, sana ne hikâyesinden, kim dedi sana anlat diye, kim dedi git iblisin zillisini uyandır diye, hadi uyandırdınız kim dedi git geri yatırmaya çalış diye ‘’

Kafasını sağa sola salladı ne salaklar var der gibi.

‘’ öyle de sonuçta şu anda her gün belki onlarca insanı öldürüyor ‘’ hayalet bir onay, bir haklılık bir şey bekliyordu.

‘’ olm sana ne lan, sen hayaletsin, sana mı kaldı tasası? Tohumuna para mı verdin insanların? ‘’

Hayalet ama diye bir cümleye daha başlayacaktı ki tekelin hayaleti ağzına tıktı lafı.

‘’ lan oğlum git başımı ağrıtma, sigaranı aldın mı al, başka istediğin varsa söyle yoksa sktrgit ‘’

‘’ o derece diyorsun ‘’

‘’ aynen ‘’ dedi tekelin hayaleti sanki çok meşgulmüş, başka işleri varmış, müşteri kapıda kuyrukmuş gibi.

‘’ öyle olsun tekel abi ‘’ dedi hayalet refüze edilmiş olmanın ezikliğiyle.

‘’ öğle oldu, akşam oldu, hadi şeker kardeşim gece oldu hadi ‘’ diye homurdandı konuşan manda.

Hayalet sigarasını içe içe, ardından dumanını süzdüre, süzdüre ilerledi kafasında düşüncelerle.

‘’ Eskiye ait her şey sarpa sarmışsa yapılacak en iyi şey yeni bir şeydir ‘’ diye sayıkladı hayalet.

Yaşarken de, öldüğünde de kimseye yaranmayı başaramadığından dolayı yediği bu son fırça bir miktar üzmüştü ama bir miktar, çok da fazla değil. Yeni bir şeyler yapmalıydı. Ardından kovalayan yoktu, hayalet suçları departmanından suçluların serbest kalmasına yardım yataklık suçu sebebiyle onu tutuklayacak bir kimse de yoktu. Yaptıklarını neden yaptığı hakkında bir fikri olmadığı gibi ne yaparsa eğer bu çilenin biteceği hakkında da bir fikri yoktu.

Tek düşüncesi yeni bir şeyler.

Telefonunu açtı, yeni bir instagram hesabı açtı. Yeni bir isimle. Aklına gelen parlak bir fikri kovalayacaktı. Hiçbir paylaşım yapmadan direk eski tanıdığı bazı takipçilerini ekledi, mesajlar attı.

Yeni bir şeyler.

                                                                                ***

Hayalet mezar taşlarının arasında yürüyordu. Üstünde ismi yazan, ne zaman yaşamaya başlayıp ne zaman yaşamının sonlandığına dair bilgilerin bulunduğu, detaylı mezar taşları. Yolu son derece düzgün, çiçeklendirmesi ağaçlandırması son derece özenli, ışıklandırması ise resmen ortamı bir sete çeviren fiyakalı bir yerdi.

Etrafında dolaştığı mezarları hayretler içerisinde inceliyordu.

‘’ Oha sen de mi buradasın? ‘’ dedi birini gördüğünde, başka birisinin mezarına tükürdü ‘’ seni buraya gömeni …. ‘’ diye küfrederek.

Sonra bir mezar taşının başında durdu, gülümsedi. Aklına gelen fikirde dolayı kendiyle gurur duydu. Yeni bir başlangıç her zaman iyidir…

Yaktı sigarasını bir artist haller, bir pozlar, bir şeyler bir şeyler…

Ve başladı…

Zincirlikuyu Mezarlığına hoş geldiniz gençler…

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 18: ‘’ EVLAT ‘’

 

Zincirlikuyu Mezarlığına hoş geldiniz Gençler…

Hayalet umarım kimse görmez, yakalamaz der gibi kısık bir sesle açılışı yapmıştı. Yabancı sularda yüzüyordu, burası kendi mekânı değildi. Hatta burası kendi mekânının tam tersi bir yer neresi olabilirdi sorusunun tam da cevabıydı.

Herkesin tanıdığı pek çok kişinin mezarlığı burası.

 ‘’ Zincirlikuyu Mezarlığı.’’

Buraya ünlüler, siyasiler, edebiyatçılar, burada kimsesiz olmak ile en alakasız olan, yüzbinler hatta milyonlarca kişi tarafından tanınan, sevilen insanların kabirleri vardı. Anlatılacak hikâyelerde hikâye beğen. Tabi anlatırken ‘’ milletin bilmediği ne anlatabilirsin ki? ‘’ diye düşünmüştü hayalet.

Ya da bir hikâye anlatmasa. Yani kurtuluşun bunda olmadığı belli. Bu dünyada yarım kalan bir işi var ise eğer ve bundan dolayı burada sıkışıp kalmış ise, bu yarım kalan işin kimsesizlerin hikâyesini anlatmak olmadığı belli.

‘’ anlattım da ne oldu? ‘’ dedi hayalet…

Yaktı bir sigara agresif, bir haller bir tavırlar ile.

‘’ Evet size diyorum, anlattım da ne oldu? Hanginizin hayatına bir katkım oldu? Sizi geçtim kendime mi bir yararım oldu? Olmadı… ‘’

Sanki şimdiye dek anlattıklarını dinleyenlere, takip edenlere, instagramdaki canı takipçilerine serzenişte bulunuyor gibiydi.

Derin bir nefes çekiş, öfkeyle burundan üfleyiş.

‘’ Halının altına süpürülmüş kabahatlerdir kimsesizler mezarlığı. Unutmak için fırsat yaratmak, unutmak için bahane yaratmaktır. Çünkü biten şeyler ilginizi çekmiyor, devam eden şeyler ilginizi çekiyor. Etsin, hep devam etsin hikâyeniz. Size dedim ki bakın burada yanlış gitmiş ve yanlış bitmiş hikâyeler var. İçte patlamış, ölümün kasvetiyle kurumuş gözyaşları var, anlatılmayan hikâyeler var. ‘’

Sırtını bir mezar taşına yasladı ve ayaklarını ileriye doğru ittirerek yere çöktü. Sigarasını attı ve saçlarını karıştırmaya başladı. Toz, pas, kurtçuk ve pire hayaletleri uçuştu havada. İmaj, karizma, tarz. Bunların hiç birisini düşünecek hali yoktu.

‘’ Bu sırtımı dayadığım mezar, size göstermiycem kim olduğunu yazıların olduğu yere dönmiycem, kim olduğunun önemi yok çünkü bu mezardaki kadının huzurunu öylesine hissediyorum ki…’’

Şöyle bir ardına dönüp baktı, gülümsedi. Mezar taşını sevdi. Sanki bir şey duymuş ve sevgiyle karşılık vermiş gibiydi.

’ Burada yatan kadın be… Hepinizden güzel yaşadı. Hepinizden renkli canlı güzel giyindi, yaşlılığında hepinizden gençti. Gençliğinde hepimizden yaşlıydı be. Hikâyesini dizelere döktü, dizeler melodilere yasladı sırtını aynı benim onun mezarına sırtımı yasladığım gibi. Hala kulağımda benim. Ya sizin? Peki ne oldu? Bu kadının hikâyesi bile unutuldu. Bu kadının şarkıları unutuldu artık.’’

Mezar taşını öptü verdiği rahatsızlıktan özür dilercesine. Bir sigara daha yaktı.

‘’ Ölüm tüm hikayeleri sonlandırıyor. Ama iyi, ama kötü. Ama mutlu ama mutsuz. İstisnalar var tabi ‘’ diyip kendini gösterdi.

Hikâyesi sonlanmak bilmeyen, dünyanın hayal edilebilecek en çirkin Araf modelinde, dünyanın bizzat kendisinde Araf’ da kalan bir kimsesiz. Yaşlılığını göremeden ölüp giden, huzura eremeyen, ne yapsa beter eden, soruları cevap bulmayan bir garip…

‘’ Ama elbet her şey son bulur. Sonlarla yüzleşmekten kaçmaktır başkalarının sonlarından kaçmak. ‘’

‘’ Saçmalıyorum ’’ dedi içinden.

‘’ Benim burada ne işim var? ‘’

Gözünden bir damla inci tanesi gibi ışıldadığı halde pis bir su damlası gibi görünen yaş süzüldü. Süzülüp gittiği yüzü yere düşüren, onu utandıran bir damla.

‘’ BENİM BURADA NE İŞİM VAR ‘’ diye haykırdı. Biraz önceki sessiz sedasız halinden, tam tornistan etmiş, isyankâr bir tavra bürünmüştü hepten. Kravatını yaka paçasını söküp atmak istercesine eliyle tutup savurdu. Bu mezarlığın daha önce pek şahit olmadığı huzursuz elektriklenmeler yayıldı etrafa.

‘’ Her şey bir hikâye olarak başladı, başlı başına kendi hayatım. Sonra bu hikâye sonlandı, ama işte buradayım. Kendi sonumu ararken size sonlardan bahsetmek istedim, sona erebilmek için. Güzel sonlar, mutlu sonlar, acı sonlar, kötü sonlar. Etrafımı sonlarla, varmak istediğim huzura istemediği halde varanlarla doldurursam belki olur dedim. Olmadı hala buradayım. ‘’

Başını gökyüzüne kaldırdı. Gözleri yukarıyı, cenneti, Tanrı’ yı arar gibiydi. Merhamet gösteren tarafından merhamet görmek için, buna nail olmak için yapılması gereken ona en ihtiyaç duyan kişi olmak mıdır? Yoksa kendini o hale getirmek midir?

‘’ Daha ne yapmamı bekliyorsun ‘’ dedi.

‘’ Ben zeka küpü değilim, sırları gizemleri çözebilen birisi değilim. Mesajları anlayamam eğer varsa bir yerlerde, alt metinleri çözemem. Ne yapmam gerekiyor bitmesi için. ‘’

Küçük kızı düşündü.

‘’ Şimdi kim bilir nerede, ne yapıyordur? ‘’

‘’ Kaç yeni oyuncağı ile oynuyordur sıkılana kadar. Sıkılıp da onlar bir bok çuvalılarmış, bir sakatat torbasılarmış gibi atacak? ‘’

‘’ Yarın manşetler ne olacak. ‘’

‘’ Kimsesizler mezarlığına daha kaçı gelecek. Bunun derdi neden beni bu kadar geriyor? ‘’

Bir sigara daha yaktı. Histeri halinde ve fazlasıyla göçük durumda hissediyordu.

Hislerinin tekinsizliği, yalnızlığının muhteşemliği ve bitmek bilmeksizin sonsuz bir çukura düşüyor olmanın hissi.

‘’ Keşke hiç buraya gelmeseydim ‘’ dedi.

Kimsesizler Mezarlığından kaçtığından beri her ne yapmış olursa olsun, ‘’ keşke yapmasaydım ‘’ hissiyatıyla bitecekti zaten ve bunun farkında değildi.

Ta ki o ana kadar.

Omzunda bir ’’el ‘’ hissetti. Şefkatle dokunan, babacan bir el…

Omzundan bir sıcaklık sanki bir kalbi varmış gibi göğsünün ortasına, ordan da sanki kanına karışmış gibi kalbinin atışıyla tüm vücuduna yayıldı, neredeyse dizlerinin bağı çözülecekti.

‘’ Evlât ‘’ dedi elin sahibi.

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 19: ‘’ ÇİLİNGİR SOFRASI ‘’

 

Çilingir soframıza hoş geldiniz gençler.


Hayalet ardını döndü.

Omzuna elini koyan adamın gülümseyen gözleriyle karşılaştı. Hiç bu kadar capcanlı görünen, ‘’ nur ’’ gibi parlayan bir hayalet görmemişti. Bembeyaz ve tertemiz bir takım elbisesi, bir o kadar beyaz ayakkabıları, ‘’ baba bıyığı ‘’ ve karmaşık ama düzenli saçları, çok şey görmüş olduğu belli olan gözleri…

Bu adam…

‘’ Evlât ’’ dedi tekrar.

‘’ Bir sakin ol, bir dur bakalım mezarlığı yıktın geçirdin, isyanınla, acınla bir dur hele ‘’ dedi.

Hayalet sarıldı, aniden ve kavuşurcasına sarıldı.  Hiç düşünmeden, hiç garip kaçar mı diye hesap etmeden, sadece o elin verdiği hisle dolup taşmak için…

Adam da sarıldı, saçını okşadı merhametle. ‘’ Haydaaa, evlat sana ne oldu anlat bir bakayım ‘’ dedi. Sesi tok, kudretli bir sesti. Bağırsa titretecek bir adamın bunu yapmak yerine şefkatle konuşması insanın iliklerinde yankılanır. Sevgi çok gür yetişir böyle sesi olan birinin sevdasında. Hayalet de buna sarılmıştı tam olarak.

‘’ Ben çok yalnızım, kimsesizim, gidecek bir yerim yok ve çok kötü bir şey yaptım ‘’ dedi. Adam kendisine sarılan ‘’ evlâdının ‘’ başını kendine daha bir yasladı.

‘’ Sen kendini yalnızlaştırmışsın evlât, kimse yalnız değildir o kadar ’’ dedi. 

Hayalet adamı rahat bıraktı sonunda, tekrar tekrar baktı ruhaniyetine. Hayaletin gözünden dünya insanlarınkine göre daha gri, daha ‘’ geçip gitmiş ‘’ daha renksiz görünüyordu kendi olması gerektiği alem olmadığı için normal olarak. Daha öncede projeksiyonu parlak, kendisinden çok daha parlak hayaletler gördüğü olmuştu. Ama ‘’ böylesi ‘’ hiç olmamıştı.

Canlı hissettirmişti bu yüzden bu babacan yaklaşan adam.

‘’ Otur bir soluklan hele, anlat bakalım bu neymiş bu kadar ‘’ dedi adam ve ellerini ardında birleştirip dinlerken volta atmaya başladı. Arada kâh başını sağa sola sallayıp ‘’ hata işte, olur mu öyle şey ’’ diyip gülümsüyordu, kâh üzülüp ‘’ elinden başka bir şey gelmedi tabi ‘’ diyordu.

Hayalet de hikâyesini anlattı. Nasıl öldürüldüğünü, sonrasında nasıl dünyada kısılıp huzurdan bertaraf edilmişler gibi sıkıştığını, nasıl intikam aldığını, sonrasında küçük kızın yaptıklarını bir, bir anlattı. Bu arada karşılıklı bol bol sigara içtiler. Adam’ ın soruları ile konu daha derinleştikçe işin içine rakı karıştı ister istemez. Çilingir sofrası çıktı ortaya. Cümleler daha içli olmaya, cümleleri kuran zihin o içe girdikçe dışarıya hep daha acılı, hep daha kederli ve yıkık kelimeler çıkartmaya başladı.

Hepsinin sonunda şişe bitti, pakette sigara bitti, hikâye anlatıldı ama dilde tüy bitti. Hayalet her anlattığını yaşayıp yaşatarak anlattı, aradığı huzuru bulamamanın çaresizliğini anlattı. Ağaçlardan yapraklar düştü, kuşlar yuvalarına küstü. Hikâye bitti.

‘’ Sen çok garip kalmışsın hayalet, çok çok garip kalmışsın ‘’ dedi adamın ‘’ nuru ‘’ bardağın dibini fondipledikten sonra.

‘’ Her şeyi denemişsin, sevmeyi denememişsin. Yıkılmışsın yıkıldım diye zırlamışsın. Yıkıla yıkıla yaşamayı şikayet etmekten ibaret hale getirmişsin. Bana sevdiğin birisini söyle bakayım var mı yaramaz ? ‘’dedi. Masadaki şişe yenilenmişti, bardaklar mezeler hiç yenip içilmemiş gibi hazırlanmıştı. Hayalet sadece tek bir ‘’ an ‘’ da olan bu değişikliği gözlerini fal taşı gibi açarak fark etti. Sonrasında karşısındakinin zaten sıradan biri, sıradan birisinin hayaleti olmadığını fark etti. Kendi sıradanlığından dolayı…

‘’ Sevdim baba öyle deme, hikâyesini anlattıklarımı sevdim. Hikâyemi dinleyenleri sevdim. Benimle aynı kaderi paylaşan kurbanları sevdim, ne yapsaydım kimi sevseydim katilimi mi sevseydim? ‘’

Adam gülümsedi, ağız dolusu bir yudum içki içip peynir attı ağzına. Gülümseyip duruyordu.

‘’ Sen kimseyi sevmemişsin. Görüyorum evlat bana masal anlatma. ‘’ dedi.

 Hayalet sarsıldı. Bu kadar sevgisizlik ancak itham olabilirdi onun için. Kabul etmek istemediği kadar karşı çıkmak da istemiyordu saygısından.

‘’ Anlattığın hikâyeler o hikâyelerin kahramanlarını ya da gariplerini sevdiğinden değil, o hikayeyi anlatırken senin kendi isyanlarından bahsetmeni sağlasın diye anlattığın şeyler, bunun için anlattın. Onlara yaptığın iyilikler kendine yaptığın şeylerdi. Kendi kendinin vicdanına oynamışsın sen ‘’ diyip tatlı tatsız arası bir kahkaha attı. Bir sigara yaktı, ‘’ yak sende yak yak ‘’dedi.

‘’ Biz hayatımız boyunca sevgiyi anlattık, sevgiliye sevgi, sevgiliyi yaratana sevgi, isyan da ettik ama ettiğimiz isyan ondan habersiz yaprak düşmeyene sitemdi. Yaptıysak müsaade vardı. Ama isyanın sonunun günahkâr olmak olduğunu da anlattık. ‘’

Hayalet bir yumruğunu diğer elinin avucuyla sarıp yüzüne götürdü ve utana sıkıla sordu. ‘’ O var değil mi? ‘’

Adam gülümsedi. ‘’ Sevgi var ‘’

Hayalet göz devirdi.

‘’ Kaçmakla çare yok evlat, ne tarafa kaçarsan kaç yuvarlak dünya, mutlak kaçmaya başladığın yere geri dönersin. ‘’ diyip bardağı dipledi. Derin ve kulakla duyulabilecek kadar sesli bir şekilde nefes verdi.

‘’ Arayan Mevla’sını da bulur, belasını da demişler. Sen kaçmayacaksın, kendinden de kaçmayacaksın, sevmekten de kaçmayacaksın. Hikâyesini anlattığın gariplerden de kaçmayacaksın, dürüst olmaktan da kaçmayacaksın, o küçük veletten de kaçmayacaksın. ‘’

Hayalet başını önüne eğdi. Saçların tepesi biraz seyrelmişti, gri renksiz kafa derisi belli belirsiz görünüyordu. Parmaklarını o saçların arasında gezdirdi ve sordu ‘’ neden ben? ‘’

‘’ Neden diye sorduğum pek çok sorunun cevabını yaşarken, pek çoğunu da öldükten sonra aldım. Her sorunun cevabını huzura erdiğinde alırsın. Sen daha almadıysan daha işin var demektir. Sana yapacaklarını söyledim. ‘’

Kadehler hızla dolup boşalıyordu. 2. Şişe bitince, adam baygın ve yorgun gözlerle hayalete baktı.

‘’ İşin zor evlat, sevmeden olmaz. ‘’ dedi ve kalktı. Zor atılan adımlarla ilerlemeye başladı geldiği yere doğru. Hayalet ardından yetişti. ‘’ Peki ya hiçbir şey yapmasam? ‘’

Adam arkasını döndü, babacan bir bakış ve gülümseme ile  ‘’ Yanarsın evlat, yanarsın ki ne yanmak. Unutma, yakarsa dünyayı garipler yakar… ‘’

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 20: ‘’ İNTİHAR ‘’

 

Kimsesizler Mezarlığına kimse hoş gelmez…

Kimse öldüğünde bir mezarı olmaksızın gömülmeyi istemez. Hatırlanmamak üzere gitmeyi, tüm insanların hatırasında kötü bir ağız tadı bırakmayı istemez. Gömülmeyi tercih etmeyip yakılmak istenenlerden küllerini tuvalete boca edilmesini vasiyet eden de pek kimse olmamıştır.

Velhasıl, buraya kimse öyle hevesle gelmez.

Burayı mesken tutmuş hayaletin kendisi bile.

Zira tam şu esnada ayakları geri geri gidiyordu bir yandan ilerlerken.

İçerisinin durumunu görmek, havayı koklamak, neler olabileceği hakkında bir yandan da düşünmek için direk mezarlığın içine projekte olmamıştı hayalet.

Sesler…

Devamlı bir sesler duyduğunu sanıp sonra ya rüzgârın yaprakları hışırdatması, ya hayalet zihninin münasebetsiz oyunları çıkıyordu bu sesler.

Ta ki net bir şekilde başka hiçbir şey olma ihtimali olmayan o sesi duyana kadar.

‘’ Gitmeyin… ‘’

Güçlü bir ses bağırmıştı. Bu kimsesizler mezarlığında serbest kalan hayaletlerin bir tanesinin diğerlerine seslenişinden başka bir şey olamazdı.

‘’ Nereye gitmeyin? ‘’

Düpedüz cani bir katilin hayaleti ‘’ yarım kalmış işlerim var ama tamamlamam lazım ‘’ dedi çirkin çirkin sırıtarak. Babası tarafından katledilip tanınmaz hale getirilen kız ise ‘’ benim de, benim de ‘’ diye kikirdedi. Suratı çürük çarık gözleri kurtlu bir köpeğin hayaleti hırsla uludu ve hırladı sonra da gitmeyin diyen hayalete.

‘’ Gitmeyin çünkü beraber gidicez. ‘’

Sinsi sinsi konuşmayı dinleyen kimsesizler mezarlığının metruk hayaleti konuşanın kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Biraz daha görüntü alabileceği bir köşeye doğru ilerledi.

Bu Oydu.

Katili…

‘’ Ama hani ruhu yoktu? ‘’

Kadının saçları tenine yapışmış, sanki kafasından aşağı bir kova kanlı çamur boca edilmiş gibi görünüyordu. Çıplak vücudu siyah tüllerle belli belirsiz kapatılmış, gözleri ise konuşurken bukalemun gibi biri diğerinden bağımsız sağı solu yukarıyı aşağıyı her yönü kolaçan ediyordu.

Uzaktan, yolun başından ise bir gölge ağır adımlarla onlara doğru yaklaşıyordu.

Hayalet onun kim olduğunu anlamak için anlık olarak bir yanında belirdi, hissetti ve kayboldu. Üstü başı partal perişan bir adam ağır adımlarla kimsesizler mezarlığında ilerliyor ve biraz önce birkaç metre önünde, şimdi ise etrafında dönüp duran hayaletlerin hiç birisinin varlığını hissetmiyordu.

‘’ Ölüm bir lütuftur, bunu anladınız mı artık? ‘’ dedi katil. Ellerine bakıyor, kendini inceliyordu konuşurken. ‘’ Hem huzur, hem özgürlük, hem de düzen…’’

Hayatını şeytan gibi geçirmiş, şeytanca cinayetler işlemiş birisinin öldüğünde huzura ermesinden bahsediyor olması hayaleti sarsıyordu. Dünyevi telaşların bitmesi, belirsizliklerin sona ermesi tamam ama ya yapılanların cezası? Her şey yanına kâr mı kalıyor bunların?

‘’ Bunun sevgi neresinde? ‘’ dedi hayalet. Başını ellerinin arasına sıkıştırdı. ‘’ Sevmek adil olmaktır, sevgiyi hak edene fazlasını vermek, hak etmeyene daha azını vermek. Böylece hak edeni etmeyene ezdirmemek, mağdur etmemektir. ‘’

Katilin yalan söylüyor olabileceğini hesaba katmıyor, ihtimal de vermiyordu. Beyni duraklamıştı.

‘’ Ben farkında olmadan yaşarken bile insanlara huzuru, özgürlüğü ve düzene kavuşmayı bahşetmişim yaptıklarımla. ‘’

Söyledikleri ile diğer hayaletler pek de ilgilenmiyordu. Huzurlarından azade kılınmalarına sinirli olanlar, katillerinden intikam almak için hırslananlar, yaşarken sadece ölümü düşünenler, masumları öldürenler, kendini patlatanlar, azılı teröristler, garipler…

Hepsinin bir arada yarattığı öfke dalgasının elektriklenmesi neredeyse cismani dünyada bile görülebilecek kırılmalar yaratıyordu. Öyle dahi olsa mezarlığa gelen adam bunu fark etmedi. Sadece yapmaya geldiği şeyle meşguldü. Ağır aksak adımlarla bir mezarlığın başına gelmiş, tabelayı gözyaşları ile tutup dua ediyordu.

Hayalet o mezarın hikâyesini biliyordu. Mezarda erkek olarak doğduğu halde kadın olarak yaşamayı tercih ettiği için ailesinden aforoz edilmiş, sonra da sokaklarda sürülen bir yaşamın ardından bulduğu bir bela ile ölüme kavuşmuş birisi yatıyordu.

Adam etrafında dönüp giden hiçbir şeyin farkında olmaksızın ağlıyordu. Bir erkek çocuğu sahibi olacağını haber aldığındaki mutluluk, sünnet törenindeki gurur, onun istikbali ile ilgili kurduğu hayaller, oğlunun dükkânın başına geçmesi ve babasını emekli etmesi ile son bulacağını hayal ettiği çalışma hayatı geçti aklından. Bol torun sevmeli emeklilik hayatı, eşi ölürse yanında yaşayacağı kabul göreceği bir yuvanın olacağı düşüncesi, yok kendi önce ölürse gözünün arkada kalmayacağına dair inancı ve bunun gibi onlarcası…

Hepsi tek bir yumruk olmuş boğazına oturmuştu. Ağlarken ağzı burnu tıkanıyor zor nefes alıyordu. Oğlunun tercihleri, ameliyat geçirmesi, aileye getirdiği sözde ‘’ utanç ‘’ ve karısının ölümü, hayata tutunduğu tüm o aktörlerin hayatından silinip gitmesi…

Hayatında ilk defa bu kadar ağlamıştı.

Mezarın rakamdan ibaret tabelasını ileri geri oynata oynata yerinden çıkardı ve dizinde ikiye kırdı. Paslanmış çubuk iki keskin ucu olan bir silaha dönüştü. O silahı da adam hiç durup düşünmeksizin kendi üstünde kullandı.

Tüm mezarlıktaki hayaletler artık dikkat kesilmiş adamı izliyordu.

Metruk dahil…

Adam oğlunun aslında bir nevi mezar taşı olan tabelayla bileklerini ve boğazını kesti, toprağının üstüne öylece uzandı, oğlunun toprağını kanına boyadı ve orada öylece gözlerini yumup çektiği acıyla ölmeyi bekledi…

Azrail’ in soğukluğu hissedildi mezarlıkta. Bir an için oradaki tüm hayaletler onunla karşılaştıkları o ana dair dejavular ile sarsıldı, kimisi kaçmaya bile meyletti ama Azrail’ in işinin oradaki müstakbel mevtanın canını almaktan ibaret olduğunu fark ettiğinde gerek görmediler.

Uzaktan gizlice olan biteni izleyen Hayalet manzara karşısında bir eliyle gözlerini kapatıp şakaklarını ovdu. Eliyle kapattığı hale sımsıkı yumdu gözlerini.

Yumdu…

Yumdu…

Ama hayalet olduğu için transparan eli ve göz kapakları görüntüyü kapatmıyor, görmeye devam ediyordu…

Lanet etti yüzlerce binlerce kez…

Çünkü adamın yanına gidip onu hissettiğinde, hissettiği şey sadece öfkeydi. Gidecek, yaşadığı tüm mutsuzlukların müsebbibi olarak gördüğü oğluna lanetler edecek, küfredecek ve mezarına tükürüp geldiği o bilinmezliğe geri dönecekti. Bu kimsesizler mezarlığının rutinlerinden biriydi.

Ama o rutin bu sefer yaşanmadı. Yeni bir trajediye dönüştü.

Bunun sebebi de serbest kalmış, intikam hissiyle dolu, nefret dolu ruhlardı ve bunun farkında olan da sadece kimsesizler mezarlığının metruk hayaleti değildi. Bunu fark ettiğini katilinin bakışlarında da görebiliyordu.

Kadının nursuz hayaleti çamurlu dişlerinin arasından pislik püskürterek, haykıra haykıra gülüyordu bu elde ettiği güç ile neler yapabileceğini düşündükçe.

Haykırdı…

‘’ Şu adamın yüzündeki huzura bakın, hadi bu huzuru yaymaya gidelim ‘’ diye bağırdı.

Diğer hayaletlerde otuz iki kısım, tekmili birden bu coşkuya katıldı ve bir coşku kimsesizler mezarlığını terk ettiler…

Dünyaya benzersiz bir bela tebelleş oldu.

Kimsesizler mezarlığında kimsesiz bir tek hayalet kaldı. Herkes gidince sigarasını yakıp diğer elini yumruk gibi sıkan, sinirli ve yenik bir hayalet…

‘’ Beni buna siz mecbur ettiniz ‘’ dedi ve kayboldu.

Böylece geride yerinden kalkmaya niyeti olmayan, artık ruhaniyeti bile solup gitmekte olan birkaç silik ruh hariç mezarlığın kendisi de kimsesiz kaldı.

                                               

 

                                                          3. SEZON

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 21: ‘’ ARAYIŞ ‘’

Kimsesizler Mezarlığına hoş geldiniz gençler.

Hoş geldiniz de burada kimse yok şu an. Neden geldiniz? Siz de kandırılanlardan mısınız? Buraların metruk bir hayaleti vardı. Böyle bir pozlar, bir haller, program sunar gibi her bölüm bir hikâye anlatacaktı, instagram da popi olacaktı, ne oldu? Ona mı bakmaya geldiniz? Kendisi yok şu an. Kendisi buranın içine sıçtı, sıvadı, en sonunda da tüy dikti, küfürler ederek gitti nihayetinde de.

Nereye gitti, ne yapmak üzere gitti?

En son düşmanını yenmek için ne yapmıştı? Çivi çiviyi söker diyerek bir işe kalkışmıştı. Aslında tam olarak kendisi yapmış olmasa da yine de bu olandan sorumluydu. Peki, çiviyi söken çivi batınca ne yapılır? Büyük bir beladan nasıl kurtulunur? Daha büyük bir bela ile mi? Çividen büyük ne var batan, saplanan?

Kazık…

Ya kazık dönüp dolaşıp atana girerse? Kazık çiviye benzemez zira, sadece ucu sivridir.

Gerisi kalın gelir.

Yer: Büyük Ada, Rum Yetimhanesi Bahçesi

Çökmek üzere gibi görünen, hafiften yan yatmış terk edilmiş yetimhane binası dünyanın en büyük ahşap binasıydı, ya da ikinci.

İkinci evet…

Boş koridorlarındaki hayaletler de en az bina kadar terk edilmiş görünüyorlardı. Eskiden kendini hala çocuk sanan hayaletler koşup oynarlarmış burada, sonra oyundan sıkılmışlar…

Sonra çocukluktan sıkılmışlar, sonra da hepsi bir köşeye sinip öylece bekler olmuşlar neyi beklediklerini dahi bilmeksizin.

Binayı ziyaret eden insanların varlığını bile algılayamaz olmuşlar hatta, o derece kopuk ve nedensiz enerji demetleri.

Ama fark ettikleri yeni bir ziyaretçi vardı şimdi.

Genelde dadandığı mekânların baya uzağında bulunan, ağzında sigarası, dağınık saçı başı ve John Constantine’ in kömür madeninde çalışmış hali gibi görünen üst başı ile bizim kimsesizler mezarlığının metruk hayaleti.

Hayalet yetimhanedeki ve yetimhanenin bahçesinde öylece savrulan hayaletleri tek tek yokladı. Aradığı bir tepki verecek kadar, sorulana cevap verecek kadar enerjisi kalmış bir hayaletti sadece.

Bunu yapamayanların olması, onlarda kendi geleceğini görmesine sebep oldu. Bir sebebi olmadan, ya da bir sebebi kalmadan arada kalmak. Ne ölüler dünyasının huzuruna kabul olmak, ne de diriler dünyasına geri dönebilmek. İkisinin de olmadığı bu sıkışmışlık halinin sonu geriye boş ve kullanışsız bir enerji demeti olarak kalmaktan ibaret, başka bir şey değil.

Hayalet bunu ilk defa böylesi gözlemlemişti.

‘’ Nerede, sen biliyor musun? ‘’ diye sordu çocuklardan birinin hayaletine daha. Ama duyulmamıştı bile sesi, varlığına tepki bile göremiyordu. Yetimhanenin hayaletleri öylece heykel gibi duruyor, pek azı ‘’ süzülüyordu‘’

Aldığı istihbarat aradığı şeyin burada olduğuna yönelikti, ama yerini kendisi tespit edemiyordu. Biri göstermeliydi. Belki de onunla daha önce konuşmuş olan biri.

O biri birden arkasından yaklaşıp elinden tuttu.

Bu yaşarken gürbüz olduğu belli olan ufak bir çocuğun hayaletiydi. ‘’ Ben biliyorum, sana gösteririm istersen ‘’ dedi.

Hayalet gülümsedi, 

‘’ sonunda ‘’

‘’ Göster hadi, yeri gösterirsen benim de sana bir hediyem olacak hem ‘’ dedi çocuğa gülümseyerek.

Çocuk hevesli hevesli hayaletin elini bırakmadan dış kapıya, ordan da bahçeye doğru koşmaya başladı.

Hayalet heyecanlanmıştı, bu kimsenin görmediği, bilmediği bir gizemin ortaya çıkmasıydı.

Çocuk hayaletin elini bıraktı, bahçede eğrelti otlarının arasında dolanmaya, işaret parmağı ağzında sağa sola bakıp aranmaya başladı.

‘’ Neredeydi ya şurada mıydı? ‘’

‘’ Hadi ufaklık bul hatırla bak sana ne vericem ‘’

Hayalet cebinden bir avuç şekerleme çıkardı, ufaklığa gösterdi. Tam ona güzel gelecek bir rüşvetti.

Çocuğun hayaletinin gözleri fal taşı gibi açıldı sevinçten. Belki de iştahı diğer hayaletler gibi silinip gitmesini engellemiştir. Belki de çok hayat doluydu, bir şekilde kaldı buralarda bu enerji ile. Önemli olan bilgiye sahip olmasıydı.

Çocuk bu sefer tam tersini yapıp gözlerini yumdu, odaklanmaya çalıştı. Bir ciddileşti durduk yere. Sonra gülümsedi, hayalete döndü ve gülümseyerek elini uzattı. Şekerleri istiyordu.

‘’ Nerede ‘’ dedi hayalet.

Çocuk yön gösterdi, ölü kurumuş köklü bir çınarı gösteriyordu diğer elinin işaret parmağı ile. Hayaletin bir içi ürperdi. Bazen bir şey yapmaya karar verirsiniz, ama bunu başardığınızda elde ettiğiniz ile ne yapacağınız hakkında da öyle aman aman bir fikriniz yoktur. Hayaletin de düştüğü durum buydu. İş ciddiye binmişti çünkü.

Çocuğu şekerlemeleri ile baş başa bırakıp ağaca doğru yürümeye başladı.

Rüzgar çıktı sanki.

Ağacın zayıf bir çocuğun parmaklarının iskeleti gibi görünen dallar rüzgarda sallanıyordu, sanki bir sürü el, bir sürü parmak sağa sola sallanıp ‘’ yapma, sakın yapma ‘’ demeye çalışıyordu. İçindeki seste ağacın dalları ile hemfikirdi. Yine de yürümeye devam etti.

Gökyüzü bulutlandı, ay alaca kızıla bulandı, sığırcık kuşları yuvalarında, yerlerinde huzursuz oldu uçuştu kaçtı.

Yine de yürümeye devam etti.

Ağacın dibine geldiğinde o gücü, o enerjiyi hissediyordu.

Doğru yerdeyim…

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 22: ‘’ KURUKAFA AVCISI ‘’

 

Büyük Ada, Rum Yetimhanesi Bahçesine hoş geldiniz gençler.

Burada tehlikeli sularda yüzen, ateşle oynayan, kinden nefretten ne yapacağını şaşırmış bir hayalet var. Yediği bokları temizlemek için belli bir süreyi düşünerek geçirmiş, karton karton sigara tüketmiş, olmadık bilgiler için olmadık mezarları ziyaret etmiş, sonunda aradığına ulaşmış bir hayalet.

Şimdi adım adım kaderine doğru ilerliyor, aradığını buldu.

Yavaş ve emin adımlarla ağacın dibine doğru ilerledi. Elleri titriyordu…

İradesi, inançları, korkuları, fikirleri…

Bazıları adım attırmaya, bazıları ise adım attırmamaya çalışıyordu. Pozitif ve negatif enerjinin savaşı çetin geçiyordu ruhaniyetinde. Ama irade her zaman baskın gelmiştir bu inatçı keçi hayalet için.

Son adımı da attı. Ayaklarının altındaydı aradığı. Hissettiği vibrasyonlar, yaklaştıkça içine girdiği ruh halinin tavan yapması, korku gibi pek çok duygu bombardıman etkisi yaptı. Günlerce buna hazırlanmıştı.

Kendini toprağın altına doğru bıraktı. Ruhaniyeti yüzeyden yer altına doğru süzülerek inmeye başladı, kökler, solucanlar, taş parçaları, içi altın dolu küpler, gömülü gereksiz önemsiz cesetleri geçti, biraz daha aşağı indiğinde ise aradığını buldu.

Bir kurukafa…

Tüm yoğunluğunu, gücünü ellerinde toplamaya çalışıyordu. Tutmaya çalıştı kurukafayı. Elleri içinden geçti. Tekrar denedi ve olmadı. Bu işte bir türlü uzmanlaşamamıştı. Ne yaparsa yapsın cismani dünyaya olabilecek olan temasını güçlendiremiyordu. Daha fazla odaklandı ve daha fazla, o esnada kurukafanın boş gözyuvarlarında bir karaltı belirdi. Karaltı kızıla çaldı, kızıl ise aleve.

Fark etti…

Bu noktada teması sağlayan bizim metruk hayaletimizin çabalarından çok kurukafanın iradesiydi diyebiliriz. Ama temas sağlandı.

Hayalet kurukafaya dokununca on binlerce, yüz binlerce cinayetin, işkencenin yarattığı ağırlığı hissetti. Sarsıldı, cismani dünyaya olan projeksiyonu titremeye başladı hatta, ama durup yılmadı, ne olursa olsun bunu yapacaktı.

Elinde kurukafa ile yukarıya doğru süzülmeye başladı. Artık teması sadece kafayı tutmaktan da ibaret değildi. Yukarıya çıkarmaya çalışırken toprağın mukavemeti ve ağırlığı da vardı.  Sanki o elinde kafayla yukarı çıkmaya çalışırken, başka bir el, başka bir irade de o kafadan bastırıp aşağı çekmeye çalışıyordu.

Kurukafanın gözleri daha da alevlendi, hayalette iradesinin cayır, cayır yandığını hissetti. İçinde bir ateş, hatta ateşli bir güç dolaşıyordu. Bunun devamında tepesindeki toprak yarılmaya başladı, yarıldı ve Musa’nın Kızıldeniz’i ikiye ayırdığı gibi iki kanada ayrıldı ve gökyüzü ortaya çıktı. Güneş bulutların arasına saklanmış ışıklarını o alana sızdıramaz olmuştu.

Hayalet artık elindeki kafayı tutamaz olmaya başladı. Sıcaktı, sanki ellerinden o sıcaklık tüm ruhaniyetine bulaşıyordu. Bulaşan kötülük, güç, hırs ve kana susamışlık içeren, berbat bir mikroptu.

Bir çocuğun anılarını görmeye başladı, an an, sekans, sekans gözünde kareler canlanıyordu. 11-12 yaşlarında bir şeydi çocuk. Tütün içiyordu büyüklerinden özenip. Ama içtiği tütünün içine topladığı karıncaları, küçük böcekleri de atıyordu pis pis sırıtıp. Onların da çıtır çıtır yanmasıyla çıkan dumanı huşu içinde üflüyordu. Sonra başka kareler geldi. Kana ekmek banan genç bir adam, önünde işkencelerle paramparça edilen bedenler vardı. Onlardan önüne sızan kanları şevk ile izliyordu.

Hayalet titremeye başladı. Tartamayacağı kadar ağır bir yük yüklenmişti, altında ezildi. Çıkartana kadar bununla mücadele etmesi gerekti. Yükselmek için tüm gücünü harcamıştı, nihayetinde kurukafayı yere bıraktı, imajlar ve acı dolu çığlıklar silikleşti ve kayboldu ve kendisi de yığıldı kaldı. Olmayan ciğerlerine nefes yetiştiremiyordu, soluk soluğaydı.

Süreç bitti, gömü çıkarıldı ve bir süre herkes ve her şey hareketsiz kaldı.

Saatler sonra hayaletin bilinci ruhaniyetine hükmedebilir hale geldi. Yerinde şüphe ve telaşla doğruldu, başarıp başaramadığını unutmuş gibiydi, telaşla önüne arkasına bakıyor ama yerdeki kurukafayı göremiyordu bile.

Ta ki kafadan ses çıkana kadar.

‘’ Buradayım geri zekalı… ‘’

Hayalet sesin geldiği yere doğru baktı. Kurukafanın içinde kem gözler belirmiş kırmızı kırmızı bakıyordu.

‘’ Kendine geldin mi artık Mehmet’ in oğlu ? ‘’

Hayalet kendine gelmişti.

‘’ Yıl kaç? Ben 300 den sonra bıraktım ‘’ dedi kuru kafa.

Bedeninden kesildikten sonra bizzat hükümdara gösterilmek üzere şehre getirilmiş, halka ifşa edilmiş ve ardından kimsenin bilmediği bir yere gömülmesi emri ile kesik baş buraya gömülmüştü. Hükmü sona ersin, laneti bertaraf olsun, huzur bulamasın diye.

‘’ 543 ‘’ dedi Hayalet. Mehmet’ in oğlu demesine kızmıştı, Mehmet’ in oğlu falan değildi.

‘’ Sen yenilip rezil-i rüsva edileli tam bu kadar oldu evet. Huzuru bulman ile hiçbir şekilde ilgilenmiyorum, kimse de ilgilenmedi. Bu topraklarda sevilmiyorsun, hiçbir yerde sevilmiyorsun. Ama sana ihtiyacım var, sen bana bilgiyi vereceksin. Bende sana huzuru vericem ‘’ dedi ve kurukafaya doğru yürüyüp önünde çömeldi. Kendini toplamıştı artık.

Kurukafanın gözlerinde bir alev çakmaklandı, bir ejderha alev saçtı sanki közler uçuştu göz çukurlarının uçsuz bucaksız dehlizlerinde.

‘’ Mağlubiyetin onursuzluğunu yeterince çektim, mirasımı bırakacağım kadar bıraktım’’

Hayalet gülümsedi. ‘’ Senin mirasın bir şaka malzemesi, çizgi film kahramanı kadar ancak’’

Kurukafa kemik gıcırdaması gibi bir ses çıkardı.

Gülümseme…

‘’ Geri dönecek bir şey yok zaten, ne istiyorsun? ‘’

Hayalet kurukafayı tek eliyle kaldırıp yüzünün hizasına getirdi ve tebrik eder gibi başını sallayarak gülümsedi.

‘’ O zaman seninle iyi anlaşacağız…’’

‘’ VLAD ‘’

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 23: ‘’ MAZİ ‘’

 

Bazen bir yola çıkarsın, bir şey yapmak, bir nihayete varmak üzere. Her şey kafanda planlıdır, gidilecek her yol alternatifine, her engebeye bir planın vardır. Hakim olduğun yerde her şeyin istediğin gibi gideceğine de emin olursun, senin henüz düşünmediğin ne olabilir ve ne ters gidebilir ki?

Kimsesizler Mezarlığında kimsesizlerin hikâyelerini anlatmak isteyen metruk hayalet de bu düstur ile yola çıkmıştı, aynı bir zamanlar Vlad’ ın da bir düstur ile ortaya çıktığı gibi.

Hakim olmak…

İnsanları kazıklara çakan, kanlarına ekmek banıp kadehlerden lıkır lıkır içen, işkence ettiği insanların etlerini çiğ çiğ yiyen ve mirası tarihe kara bir leke gibi çalınan bu iblis, Vlad…

Her şeyi düşündüğünü, eylemlerinin kendisini mutlak başarıya götüreceğini düşünürken, şimdi canını kurtarmak için kaçıyordu.

1476’ nın Bükreş’ ine Hoş Geldiniz Gençler…

Ordusu dağıtılmış, kendi topraklarını yaka yaka işgalci güçlere işe yarar bir şey bırakmak istemeden kaçan Vlad köşeye kıstırılmıştı. Bir manastırın ancak kapısına kadar varabilmiş, orda bitap düşmüştü. Kimse yardımına gitmek niyetinde de değildi. Çünkü bu Voyvoda tarihin gördüğü en zalimi olmuştu.

Şimdi müstakbel katili elinde kılıcı ile üstüne doğru geliyordu. Tüm o azametli yaşam, özgürce psikopatlıklar, mezalim son bulmak üzereydi fedai bir akıncının elinden.

‘’ Seni Mehmet bizzat mı gönderdi? ‘’ diye tısladı süründüğü yerden. Gömleğinin fırfırlı kolçağının altında bir bıçak hazırlıyordu.

Akıncı ‘’ Bizzat gönderdi,  seni alıp götüreceğim Vlad ‘’ dedi.

Vlad birden durakladı. Demek ki her şeye rağmen çocukluk arkadaşı kan kardeşi ona kıymak istemiyordu. Umutsuzluk yerini minik de olsa bir ışığa, bir umuda bıraktı. Kolçağın altındaki bıçağa ulaşmaya çalışma çabasından vazgeçti.

Gülümsedi…

‘’ Öyleyse gidelim akıncı, sana daha fazla zorluk çıkartmayacağım ‘’ dedi.

Akıncı başıyla onaylar gibi bir hareket yapıp kılıcını savurdu. Yatağan havadaki nemin iki hidrojenle bir oksijenini bile ikiye keserek Vlad’ ın boynuna indi ve tek bir hamlede başı gövdeden ayırdı.

Şimşekler çaktı al gökyüzünde. Akıncı irkildi çıkan gürültüye ama üstünde de durmadı çok. Vlad’ ın kellesini saçlarından tutup kaldırdı ve yüzüne baktı, ölümün verdiği ifade tipini bir miktar değiştirmiş, çarpıtmıştı.

Peki Vlad’ ın lanetlenmiş ruhu?

Akıncı adamlarına talimatı verdi, anavatana dönmek için yol hazırlığını yaparken, adamları da Vlad’ ın bedenini ibreti alem için kazığa oturttu. Kazığın ucu makatından girip boğazından çıkana kadar sapladılar. Kesik başı ise Akıncı Sultan’ a götürmek üzere bir sandukaya kilitledi, yanına aldı.

O anavatana doğru dörtnala at sürdükçe Vlad’ ın hayaleti de kelleyle birlikte sürükleniyordu. O kafatasına esir olmuş ondan uzaklaşamaz bir halde atın arkasına bağlanmış ceset gibi kontrolsüz hareketlerle savrularak yolu kat ediyordu. Lanetlenmiş ruhunun gezindiği topraklarda ekinler zehirleniyor, topraklar çürüyor, içindeki ve üstündeki canlılar telef oluyordu.

Haber Vlad’ ın kesik başından çok önce güvercinlerle Sultan’ a iletilmişti. Sultan yine ibreti alem için kellenin şehirde dolaştırılmasını, Vlad’ ın yaptıklarından ötürü kin dolan halkın Sultan’ ın gücünü ve halklarına zalimlik edenden aldığı intikamın gösterilmesini buyurdu. Kelle dolaştırıldığı her yere kolay kolay temizlenmeyecek bir lanet bırakıyordu ama ne Sultan, ne de akıncı bunun farkında değildi.

En nihayetinde Akıncı Sultan’ ın huzuruna verilen görevi başarmış olmanın kıvancı ile çıktı. Sultan kesik başı görmek istedi.

Vlad’ ın hayaleti de oradaydı.

Kafası kesildiğinden beri ruhaniyeti tarifsiz ıstıraplar içindeydi. Kendisi kaybetmiş ve kahrolmuşken düşmanının kazanmış olmasını da kendine yediremiyordu. Önce topraklarını boyunduruk altından kurtarmak, sonra Sultan’ ı öldürmek ve sonra da kendisini çok geniş toprakların Voyvoda’ sı ilan etmek istemişti.

Olmadı…

Mehmet bir zamanlar kardeşi gibi sevdiği adamın kesik başına baktı. Vlad’ ın açık gözleri manasını yitirmiş göz kapaklarının yarı açık  yarı kapalı ardında görünüyordu. Sanki son gördüğündeki gibi kinle ona bakıyordu.

‘’ Bunu gömün bir yere, öyle bir yere ki öyle bir yere…’’ dedi Sultan tahtına geri otururken.

‘’ Benden bile gizli, herkesten gizli bir yere, sır olsun kahır olsun, def olsun gitsin ‘’ dedi.

Kesik başa tekrar baktı. ‘’ Kabrin olmayacak, gereksiz bedenin hakir gördüğün yaktığın yıktığın halkının kanıyla yıkadığın kendi topraklarında çürüyüp giderken zalim kellen bu hükmetmeyi hayal ettiğin topraklarda çürüyüp gidecek Tepeş, yazık seni kardeş bilmiş sevmiş idim.’’ Dedi e bir el hareketi ile akıncıları gönderdi.

‘’ Yazık seni kardeş bilmiş, sevmiş idim ‘’ dedi Vlad’ ın hayaleti kin ve öfke ile.

Akıncı tüm adamlarını azat edip kendisi gizli bir yere hiçbir sandukayla muhafaza etmeden, herhangi bir şeyi üstüne sarıp örtmeden, öylesine kazılmış, ama derin kazılmış bir kubura gömdü Vlad’ ın kellesini. Sonra da gidip de dönmeyeceği bir sefere doğru yola çıktı.

Gitti de dönmedi…

Vlad’ ın hayaleti tepinse de, haykırsa da, ne ederse etse yine oracıkta kalakaldı, kellesinin gömülü olduğu bir ada parçasında ve orayı kuruttu melanetiyle.

Mahsur kalmıştı ve kimsesiz…

Derler ki bedeni harap olsa da, ruhu hala ziyan etmeye devam edermiş, yaşayanlara olmasa da yaşamayanlara, kendi gibi bedeni ölüp ruh olarak kalanlara. Ölmeden önceki tüm çılgınlıkları lanetlenip huzura ermeyeceği şekilde gömüldüğü için öldükten sonra da aynı şekilde ruhuna yapışmış bir kızıl humma gibi.

Ama on yıllar yüz yıllar içinde ondan bile yıldı, etrafında yaşayan ya da ölü kimse kalmadı. Kalan ruhlarında çoktan enerjisini tüketmişti.

Pek sonra, beklenmedik bir zamanda ilk kez farklı bir şey oldu. Birisi onun o ruhları bile emip yok eden yıkıcılığına ihtiyaç duydu.

Kimsesizler mezarlığının metruk hayaleti…

 

 

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 24: ‘’ ANLAŞMA ‘’

 

Kan kokusunu alıyor musunuz gençler?

Ne yapacağını bilmez halde dokunduğu her şeyi bok eden, el attığı her yeri istemese de bir şekilde ölüme boğan bir metruk hayalet gitti tarihin gördüğü en psikopat, en zalim insanlardan birinin lanetini bozdu, kilidini açtı. Bundan iyi bir şey çıkmasını ümit ederek, düşmanlarına karşı güç elde etmek için, sebep olduğu kötülüklere bir dur diyebilmek için.

Yaşarken dirilere, öldükten sonra da ölülere musallat olan bu canavar, sonu iyiliğe çıkacak bir davaya yardım eder mi?

Bizim kimsesizler mezarlığının metruğuna göre evet.

Vlad’ ın kesik başının iskeleti elindeyken ve onun karanlık göz çukurlarında alevlenen kini izlerken hala buna inanıyordu.

‘’ O zaman seninle iyi anlaşacağız Vlad ’’ dedi.

‘’ Ben III. Voyvoda Vlad Tepeş, anlaşmalarıma sadakatimle tanınırım ‘’ diyip çirkin bir kahkaha attı. Terk edilmiş Rum yetimhanesindeki hala biraz enerjiye sahip kalabilmiş tüm hayaletler köşe bucak kaçıştı.

‘’ Bu sefer sadık kalmak zorundasın, yoksa kafanı alıp bedeninin yanına götürüp gömmem, bu kadar basit ‘’ dedi hayalet kafatasına doğru bağırarak.

Bir cesaret gelmişti…

’ İstediklerini yapabilmem için zaten beni oraya götürmen gerekiyor, ondan sonrasında da senin isteklerini yapmak zorunda kalacağım bir durum göremiyorum, nasıl güveneceksin? ‘’

Hayalet kendinden emin görünüyordu. Diğer serbest eliyle cebinden bir sigara çıkardı, yakıp dumanını kurukafanın üstüne üfledi. ‘’ Çünkü benim savaşıma yardım ettikten sonra sana vereceğim bilgiye ihtiyacın olacak ‘’ dedi.

Vlad’ ın kafatasına hapsolmuş hayaleti celallendi, heveslendi, öfkelendi. Bir tuhaf oldu.

 ‘’ Yoksa ? ‘’

Metruk ‘’ evet doğru tahmin ettiğini görebiliyorum, bunu hissedebiliyorum. Sana onun mezarının yerini göstereceğim ‘’

‘’ Mehmet…’’ dedi Vlad, sesi yılan tıslaması gibi gelmişti.

Hayalet önce gülümsedi, sonra dalga geçer gibi kahkaha atmaya başladı.

Delirmeye başlamıştı artık…

‘’ Ne Mehmet’ i. Onun mezarı nerede herkes biliyor, ama sen oraya giremezsin hiç boşuna deneme. Korunaklıdır ibadethane kabirleri. Ben sana Akıncı’ nın yerini söyleyeceğim ‘’ dedi.

Vlad’ ın ateşi söndü biraz, çok da cazip gelmemişti.

‘’ Bir vezir, bir piyonu yemekten mutluluk duymaz, bu bir başarı değildir.’’ Dedi

Hayalet ‘’ bana satranç alegorisi yapma, oyunda bok gibi olduğunu orda da Mehmet’ e yenilip durduğunu herkes biliyor. Şimdi git bakalım o ana, şu kafanın omuzlarının üstünden indirildiği ana. Piyonun veziri yediği ana dön bakalım. Sen elçiye zeval etmenin şahı değil misin? Ha efendisi, ha elçisi. Kelleni vuran Mehmet’ ti ‘’

Hayalet tüm hünerlerini kullanmış, Vlad’ ı fişteklemek için elinden geleni yapmış ve başarmıştı. Kurukafanın göz mağaralarındaki parıltı yine harlı bir aleve çaldı.

‘’ Dediğini yapıcam, sana savaşında yardım edicem. Ama bana blöf yapmadığını, yalan söylemediğini nereden bileyim. Çok konuşuyorsun, bu kadar lafa illa yalan karışır ’’ dedi Vlad.

Hayalet artist, artist sigara içiyordu bir yandan.

Birden ciddileşti. ‘’ Hadi kafatasın elimde, bana nüfuz edebilirsin. Bak içime, bak ruhaniyetime, yaşadıklarıma ve doğru olanı yapmak adına neleri göze aldığıma bak, sana vereceğim sırrı da ancak kilitli bir sanduka şeklinde göreceksin, onu senden saklamaya hazırlıklıyım çünkü ‘’ dedi.

Attı sigarasını yere, ayağıyla ezdi ve kendisini Vlad’ ın sorgusuna hazırladı. Sıktı, sıktı ve beklemeye başladı. Atarlandığı kadar hazır olabilmeyi başarmış olmayı diliyordu. Ama Vlad kani olmuştu ve uğraşmak istemedi. Belki de enerjisini savaşa saklıyordu. Bu hayaletin dramaları ile de ilgilenmiyordu. Ondan istediği şeyi kolaylıkla başarabileceğine inanıyordu.

‘’ Gerek yok ’’ dedi Vlad. Artık bir kurukafa olarak bedenine kavuşmak, özgürlüğüne kavuşmak, intikamını almak istiyordu. Sonrasında da kulaktan duyma öğrendiği ama tam hakim olamadığı ‘’ mirasının ‘’ dünyada hala nasıl anılıyor olduğunu keşfetmek istiyordu. Yaptığı zalimliklerden ilham alınarak sanat yapılmış olması fikri Tepeş’ in egosunu kabartıyordu.

‘’ Hadi gidelim ‘’ dedi.

Metruk kafatasını iki eliyle tuttu, tamamen yola ve yolculuğa odaklandı. Sanki gözleri bulundukları adadan bir yolculuğa çıkmış ve varacakları noktaya kadar ses hızında bir dron gibi uçarak yol kat etmişti ve yol bittiğinde, Vlad’ ın mezarının önüne geldiklerinde bitap düştü, yığıldı oracığa. Kafatası elinden düştü. Projeksiyonu titriyor, gidip geliyordu. Sanki ruhaniyetinin enerjisini tüketmiş gibiydi. Kendi başına olsa istediği kadar istediği yere gidip gelebilir, günde bunu binlerce kez belki yapabilir ve bu kadar tükenmezdi. Ama yanında cismani bir şeyi taşıyıp onunla beraber gitme kısmıydı asıl tüketen. Belki de bu kadarını henüz kimse yapmamıştı, ama o yaptı.

Şimdi Vlad’ ın başsız bedeninin gömülü olduğu rivayet edilen ve bu rivayetin de düpedüz doğru olduğunu bildiği yere gelmişlerdi.

Snagov Manastırı…

Hayaletin elinden düşüp yuvarlanan kafatası tam da mezarın mozolesinin taşları üstünde kalmıştı.

Çirkin kahkahalar arşı sardı, taşlar kırılıp bomba gibi patlayarak etrafa saçıldı. Manastırdaki rahipler kendilerini odalarına kilitlediler çünkü nesilden nesile taşıdıkları korku, yani bir gün o mezardan iblisin geri kalkacağına dair o korku gün yüzüne çıkmıştı.

Toprak önce titremeye ve sonra da ufalanmaya başladı. Tam kafatasının geçebileceği kadar bir oyuk oluştu ve kafatası da sivri köpek dişlerinin titrer gibi hareketlerine eşlik eden kahkahası ile toprağın altına doğru çöktü. Toprak nemlendi ve kızardı, bir miktar da kan kustu dışarıya.

Sonra da bedeni ile birleşmiş kafası sayesinde özgür kalan Vlad’ ın hayaleti mezarın içinden sürünerek dışarı çıktı.

Doğruldu, bıyıklarını düzeltti. Patlak gözlerinin beyazı yerinde siyah, göz bebekleri yerinde de kan kırmızısı tam da yuvarlak olmayan leke gibi bir şeyler vardı. Metruk hayatında ya da ölümünden sonrasında hiç bu kadar korkunç bir hayalet ile karşılaşmamıştı.

Vlad…

Kan emici Vlad…

Ruh emici Vlad…

‘’ Teşekkür ederim küçük dostum ‘’ dedi ve kılıcını çekti. Kılıçtan şimdiden kan damlıyordu…

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 25: ‘’ BAZI YANLIŞ ANLAŞILMALAR ‘’

 

Snagov Manastırına hoş geldiniz gençler…

 

Hani o filmlerde, dizilerde izlediğiniz, kitaplarını çizgi romanlarını okuduğunuz Voyvoda Drakula var ya, heh işte onun ete kemiğe bürünmüş hali olmasa da hayaleti işte şu anda, tam olarak karşınızda duruyor tüm azameti, tüm melaneti ile hem de.

Kimsesizler Mezarlığının salak hayaleti kendince bir plan dahilinde onu lanetinden azat etti ve bir belayı daha dünyaya musallat etti.

Hem de ne bela…

Drakula’ da kendince bir plan dahilinde hayalete yardım etmeyi kabul etti. Peki şimdi?

Hayalet gülümsüyordu, bir sigara yaktı ve bir tane de Vlad’ a uzattı. Vlad sigarayı inceledi, bir tuhaf bulsa da aldı ve yaktı o da.

‘’ Şimdi ne olacak? ‘’ dedi. Sigarayı sevmişti. Dumanını üfler üflemez bir nefes daha çekti ama çekti de çekti, çekti de çekti.

‘’ Düşmanlarım, kimsesizler mezarlığının firari hayaletleri… ‘’ dedi metruk. İşlerinin yine de zor olduğunu düşünüyordu. Onlarcası, yüzlercesi belki etrafa yayılmış kim bilir neler yapıyordu.

‘’ Onları bir araya toplamalı ve hepsini geri mezarlarına sokmalıyız, ya da yok etmeliyiz ki benim fikrim yapmamız gereken bu. Onları yok etmek. Kan emici olduğun kadar ruh emici de olduğuna göre, bunu bana öğretebilirsin. Ben de sana akıncının, yani katilinin yerini söylerim ‘’ dedi…

Vlad kılıcını kınına soktu, bir duman daha çekti ama ne çekmek? Üçüncü nefeste sigarayı bitirmişti bile.

‘’ Bir tane daha ver bakalım genç ‘’ dedi bıyığıyla oynayıp sırıtarak, gülüşünde cinsi sapık bir görüntü vardı.

‘’ Sana bir iyi, bir de kötü haberim var…’’ dedi.

Kötü haber…

Hayalet bundan çok rahatsız oldu bir anda. Kötü haber falan almak istemiyordu. Kötü haberlere sebep olmak da istemiyordu. Kimsesizler mezarlığının hayaletleri gittiğinden beri şehir hatta ülke kötü haber kaynıyordu zaten. Ölenler, felç geçirenler, ortadan kaybolanlar ve delirenlerle ilgili tonla haber dönüyordu. Ölenlerden bazılarının bir iğne ile vücudundan binlerce delik açılarak kan kaybından öldüğü yazıyordu haberlerde. Sansürsüz görüntü yayınlayan video sitelerine her gün yeni paranormal videolar düşüyordu. Paranormal ve pornografik denebilecek kadar açık şiddet sahneleri. Yanıyordu sanki dünya, tam da baba lakaplı hayaletin söylediği gibi, garipler yakmıştı işte dünyayı. Kendi ıstıraplarını artık yaşamıyor, yaşayanlara yaşatıyorlardı. Diri diri gömülen insanlar, kızgın yağlarla yıkanan çocuklar, satanik ayinler, sebebi bulunamayan patlamalar, ortalığa saçılan kollar bacaklar ve organlar…

Bir çılgınlık dalgası.

Vlad ‘’ dur hemen çocuğum, bu kadar karaları bağlama’’ dedi. Hayaletin zihninde gittiği yerleri hissedebiliyordu. Arkasını döndü ve öyle konuşmaya başladı.

‘’ Sana ruh emmeyi öğretmiycem, çünkü bunu öğretemem. Bunu yapabilirsin ya da yapamazsın. Ama yine de sana yardımım dokunacak. Düşmanlarını önünde diz çöktürüp onlara istediğini yaptıracağım’’ dedi.

İyilik yapma, kıyak yapma, kendinden başkası için en ufak bir fayda sağlama gibi bir motivasyonu asla olmayacak karanlık bir tip olan Vlad’ ın bu sözleri hayalette hiç karşılık bulmamıştı.

Çünkü planları başkaydı.

‘’ Ben bunu yapabileceğimi biliyorum, sen sadece öğret ve intikamını al sonra. Sonrasında da geldiğin çukura geri dön. Sana söz hiç tatmadığın bir huzura ereceksin ‘’ dedi.

Vlad arkasını döndüğünden beridir bir şey yapmaktaydı.

Bir çağrı, bir davet…

Sadece sahibinin, sadece çağrılanın duyduğu bir çağrı.

Hayaletin planlarında ihtimal verdiği bir çağrı esasında.

Vlad yüzünü tekrar hayalete döndü. ‘’ Senin bahsettiğin tarzda bir huzuru hiçbir zaman arzulamadım ki ben ‘’ dedi. Kara gözlerinde alevler yanıyordu.

Bu çağrıyı emir telakki edenler, bu davete icabet edenler o anda, tam da o anda yeri göğü inletmeye başladılar. Vlad’ ın bizzat öldürdüğü, kanını içtiği, kazığa oturttuğu, kendi leş ruhu ile lanetlediği tüm kurbanları, tüm o askerler ve halktan sefiller, soylu köpekler, tüm o yabancı ülkelerden gelen elçiler, vezirler ve yeniçeriler, herkes…

Bedenlerinin gömüldükleri yerden aynı bir bataklığın içinden kurtulurmuşçasına silkelene, silkelene çıkıp o kabirleri de patlatarak gökyüzüne yükseliyor ve ordan da Vlad’ ın yanına Snagov’ a geliyorlardı.

‘’ Kan ‘’ dedi Vlad sigarasından çektiği dumanı üflerken, ‘’ hayattır çocuğum. Ruh emmek diye bir şey yoktur, ama kanını emdiklerinin varlığını, kişiliğini, benliğini de emersin. Geriye ruhsuz bedenler bırakırsın, ve nursuz ruhlar. ‘’

Kurbanlarının hepsi şimdi gökyüzünde, Vlad’ ın durduğu yerin etrafında dönüyor ve bir fırtına hayaleti savuruyorlardı. Vlad kollarını iki yana açtı ‘’ bak çocuklarım burada, ben ne zaman nerde olmalarını istiyor isem oradalar ve ne yapmalarını istiyor isem onu yapmaya hazırlar ‘’ dedi.

Hayalet şaşırmış numarası yapıyordu. Şaşırmış, korkmuş, oyuna gelmiş, yenilmiş ve mazlum…

‘’ Sana güvenilmeyeceğini bilmeliydim ‘’ dedi başını öne eğerek. Bir sigara daha yaktı, paketin kalanını da artık başka içme imkanı kalmamış gibi, onunla işi bitmiş gibi öylece kenara fırlattı.’’ Yine de senden isteğim, düşmanlarımı yenmeme yardım etmen. Sonra bana, bu dünyaya ne yaparsan yap ‘’ dedi çaresizce. Gözleri bile nemlenmişti.

Öylece yere oturdu, başını öne eğdi. Başının üstünde dönen hayaletlerin oluşturduğu kasırga ve kızıl hortumlar ortalığı ateşe veriyordu. Öfkeleri havadan bir nefes alınsa bile hissedilebilirdi. Ama orada nefes alıp veren hiçbir canlı kalmamıştı çoktan.

 

 

 

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 26: ‘’ KÖTÜLER KÖTÜLERE KARŞI 1. KISIM ‘’

 

Kötüler ile Kötülerin savaşına hoş geldiniz gençler.

Düşmanı düşmana kırdırmak gibisi var mıdır? En güzeli. Bizim metruk da hep bu işlerin peşinde giderken başına hep daha büyük belalar açtı durdu şimdiye dek. Bakalım bu sefer başarabilecek miyim diye düşünüp duruyor şu anda.

Vlad hayaletin yanına geldi ve saçını okşadı. ‘’ Ben de bir zamanlar birilerine güvendim, tüm hatalarıma tüm kötülüklerime rağmen güvendim ve yine bunlara rağmen beni ben olarak kabullenecek sandım, çünkü bana öyle söylemişti. Ama olmadı. Ben bana yapılanı sana yapmayacağım, seninle bir işim yok ve aslında sana ne olursa olsun müteşekkirim. ‘’ dedi. Yanına oturdu. Kenara fırlattığı sigaradan 2 tane ağzına koydu ve ikisi birden yandı. Birini hayalete uzattı.

‘’ Kimin malını kime ikram ediyorsa artık dallama ‘’ diye geçirdi içinden hayalet, ama dışa söylemedi. Vlad anlamış gibi pis pis baktı ama bir şey demedi.

Sigarayı aldı ve dertli dertli içmeye başladı. Vlad ise keyifliydi. Yangın bulundukları yerden itibaren genişleyen bir çember gibi etrafa yayılıyordu. Ateşler sanki cehennemden çağrılıp gelmiş gibi hırsla yanıyor, yanıp tutuşturdukları yerlerden de cehennem azapları gören fanilerin acı dolu çığlıkları yankılanıyordu.

‘’ Hadi gidelim ‘’ dedi Vlad.

‘’ Gidelim ‘’ dedi hayalet ve yolculukları başladı.

Kimsesizler mezarlığına doğru.

Onlar kimsesizler mezarlığına projekte olurken, kimsesizler mezarlığından kaçan ruhlar da her biri ayrı bir yere dağılmış korkunç şeyler yapmak, insanları katletmek ve içlerinde kalan kötülükleri  dışarıya saçmakla meşgullerdi.

Tabi büyük çoğunluğu.

Ölümü mahzun olarak gerçekleşenlerin hayaletleri, yine mahzun olarak ya bir köşeye sinmiş ağlıyor, ya sevdiklerini; görüp bakmaya, öpüp koklamaya doyamadıkları yakınlarını izliyorlardı.

Canlı bomba olarak kendini patlatan bir terörist şimdide hayalet olarak kendini parçalara ayırıp insanların içine garez olarak giriyor, onlara düşmanlarını, sevmediği model insanları öldürtüyordu. Cinsiyet değiştirip kadın olmuş ve aileden daha yaşarken aforoz edilmiş birinin hayaleti akrabalarını birbirine düşürüp öldürtmekle meşguldü. Yaşarken karıncayı incitmemiş bir kız çocuğu öldüğünden beri biriktirdiği nefreti katilinden ve sonrada ona görünüş olarak benzeyen her adamdan tek tek intikam alarak çıkartıyordu. Hastalık saçmayı keşfedeni de vardı, insanların içine girip sapır sapır intihar ettireni de. Temas ettiği yiyeceği içeceği zehirleyebileni de vardı, gece öğrenci yurtlarına dadanıp çocukları korkutanı da.  Sapıklık yapanlar bile vardı. Banyo yapan kadınları izleyenler, gece uykusunda kabus olup tecavüz edenler.

Kimsesizler mezarlığında bulunması son derece olağan olan, kimsenin insandan saymayacağı bu iğrenç ruhlar çok büyük nefretleri uyandırıyordu.

Elebaşları ise şehrin en yüksek gökdeleninin tepesinde oturmuş şehri izliyordu. Artık dehşet saçması için, canlara kıyması için parmağını bile kıpırdatması gerekmiyordu. Ölmeden önce bu konuda özellikle de yakalanmamak adına hep dikkatli hareket etmiş ve yakalanmamıştı da. Sadece kurbanlarının intikamına maruz kalmıştı. Materyalist zihniyetle yaşayan biri olarak kendi ölümüne yakın bir zamanda ancak paranormal gerçekliklerle karşılaşmış, sonra da kendisinin ölümden sonraki varlığını önce şaşkınlıkla sonra ise memnuniyetle benimsemişti.

En azından cehennem yoktu, ara sıra ya varsa diyip kaygılandığı türden bir cehennem en azından.

Elinde kocaman, işaret parmağı kadar uzun bir iğne vardı. Keyifle oynuyordu onunla bunları düşünürken. Birden tüm görüşü kayboldu ve boşlukta öylece savrulmaya başladı.

Birisi ya da bir şey onu almış götürüyordu.

Birisi ya da bir şey canlı bomba hayaletini de kaptı yaka paça, sapıklık yapanları da, çoluğu çocuğu korkutanı da, akrabalarını birbirine kırdıranı da.

Hepsini her birini, birisi yada bir şey kaptı ve sürükleye sürükleye götürdü. Sessiz bir köşede ağlayan ya da mahzun olanların bu kadar tartaklandığını söyleyemeyiz tabi.

Tüm hengameler bittiğinde kimsesizler mezarlığının kaçak tüm hayaletleri kendilerini gerisin geri mezarlarının başında, yanlarında onları zapt eden güçlü ve karanlık bir ruhun yanında buldular.

İki tanesi hariç. Birisi iğneci seri katil, diğeri ise küçük kız…

Katil Vlad’ ın ayaklarının dibine getirilmişti, küçük kız ise bulunamamıştı Vlad’ ın tebaası tarafından.

Henüz…

Vlad adamlarının başarılı operasyonu ile gururlu gururlu gülümserken ayaklarına kapandırılmış kadının başını seviyordu.

‘’ Şimdi infaz zamanı ‘’ diye fısıldadı bıyıklarının altındaki ince dudaklarının ve sivri dişlerinin arasından.

Sessizlik yerini iğrenç bir uğultuya bıraktı…

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 27: ‘’ KÖTÜLER KÖTÜLERE KARŞI 2. KISIM ‘’

Kötüler ile Kötülerin savaşına hoş geldiniz gençler.

Kimsesizler mezarlığının metruk hayaleti olan biteni keyifle izliyordu. Ama çaktırmadan. O gövde gösterisi yapar gibi mezarlarından fırlayan, küçük kızın çağrısına yanıt veren ve bir süredir ortalıkta dehşet saçan hayaletlerin hepsi şimdi sinmiş, bulundukları yerlerden yaka paça getirilmiş ve çıktıkları mezarların başlarında yanlarında onları zapt eden Vlad’ ın askerleri / köpekleri vardı. Her şeye sebep olan seri katil ise aynı şekilde zapt edilmiş ve Vlad’ ın ayaklarına kapaklandırılmıştı.

Vlad hepsini tek tek süzüp inceliyordu. Parmağı ile 2 ruhu işaret etti adamlarına. Onları yanına istedi ve getirildiler. Diğerlerine yapılacakların yapılması için başı ile işaret verdi…

Adamları önce kimsesizler mezarlığının mahzunlarını usulca çok hırpalamadan, onlara istikamet vererek mezarlarına yönlendirdi. Kimisi ister, kimisi ise istemez şekilde çıktıkları kabirlere tekrar gözlerini yumarak girdiler. Askerlerinden görevi yerine getirenler Vlad’ ın ardında tek sıra halinde yerlerini aldılar. Sıra diğerlerinin görevlerine geldi.

Vlad yine başını yukarı kaldırıp indirerek komutu verdi. Bunun üzerine son bir mücadele verip o mezara girmek istemeyen hayaletler çırpınmaya başladı ama Vlad’ ın köpeklerinin hayaletleri onlara göre çok daha iradeli çok daha güçlülerdi. Vlad muazzam bir hız ile birkaç saniye içerisinde tüm mezarlara tek tek yansıyıp her birisini o lanetli kılıcı hayaletlerin boyunlarından sanki canlılarmış da kelleleri varmış da onları vuruyorlarmış gibi içinden hızla geçir. Bu darbeyi alan hayaletlerin ise gerçekten de kafaları koptu ve suretleri insan suretinden şekilsiz birer gri ışığa dönüştü. Mezarlarının üzerine yapışkan bir çamur gibi döküldüler ve toprağın içine sızıp yok oldular. Vlad hayaletleri bile öldürmeyi, onların benliğini yok edip geriye aynı o Rum Yetimhanesindeki yitip gitmiş ruhlar gibi bir hale dönüştürmeyi başarıyordu.

Kimsesizler mezarlığının hayaleti bu sahneyi dehşet içerisinde izledi. Ruhu bile öldürmek…

Bir sigara yaktı.

Bir katliamdı yaşanan. Ruhların katliamı. Öldükten sonra bir daha ölen ve bilinçleri yokluğa karışan hayaletlerin geriye kalan enerjileri mezarlarına akarken Vlad ayaklarına kapandırılan kadına dikkatini yöneltti. Her şeyin sona erdiği andan dönüş yaşayan ve özgürce ölüm kusmaya devam ederken birden kendini burada Vlad' ın hayaletinin ayaklarının dibinde bulan kadın vakur bir şekilde engelleyemediği kaderine kavuşmayı bekliyordu.

Vlad kadını koltuk altlarından tutarak ayağa kaldırdı ve ona bakmaya başladı. İyice ve iyice baktı. Ruhsuz ruhunun karanlık dehlizlerinde dolaştı iradesi. Kadının kendisinin bile henüz keşfetmediği, hiç ışık görmemiş kuytularında yatan karanlığı özümsedi ve sonrasında da gözlerini heves ve hayret ile açtı.
Kadının dudaklarına yapışması hemen o saniye oldu. Metruk 2 iğrenç hayaletin meşk etmesini izliyordu bir an için sanki. " Noluyor lan amk " derken sigaranın dumanı boğazına kaçtı tıksırdı.

Vlad metruğa dönüp " bu çok özel bir şey bunu da kendime alıyorum " dedi. Kadının hayaleti bunu duyunca gülümsedi ve metruğa baktı. Bir kez daha onu yenmiş olmanın keyfi vardı bakışlarında ta ki Vlad ikinci öpücüğünü dişleri ile kadının boynuna verip orayı parçalamaya başlayana kadar. Sanki avını yakalamış sırtlan gibi kadının hayaletin boynunu parçalayıp ruhunu içiyordu. İçtikçe büyüdü sanki ama boyutu aynıydı esasında, görkemi artıyordu. Köpekleri de bu sahneyi zevkle izliyordu. 


Metruğun keyfi tekrar yerine geldi. Tam ve katıksız, geri dönüşsüz geri dirilmesiz net bir yok oluşa sürüklenen katilini izlerken sigarasından son fırtını çekti. 
Vlad kadının hayaleti ile işi bittiğinde ondan geriye balçığımsı parlak bir jel gibi bir şey kaldı ellerinde. Gözleri kapalıydı, içtiği enerjinin ve gücün tadını sanki damağında gezdiriyor gibiydi.


‘’ bu harika be ‘’ dedi. Gözlerini açtığında içindeki yangınlar daha da harlanmış, daha da korkunçlaşmıştı. Tebaa’ sı bile bu görüntüden pek haz etmedi. Ona itaatlerinin ardındaki en büyük motivasyonlarından birisi öldükten sonra bile ondan korkuyor olmalarıydı.
Daha da başlarına ne gelecekse ?


Vlad muazzam bir hızla kimsesizler mezarlığı firarilerinden ayırdığı diğer iki hayaleti de aynı seri katil kadının hayaletine yaptığı gibi boyunlarından ruhaniyetlerini parçalayarak ve içlerindeki iradeyi içip geriye bir balçık bırakarak tüketti. Hızını almıştı.
Metruğun üzerine doğru yürümeye başladı. Eli kılıcının kabzasındaydı. Hayalet ise oturduğu yerden istifini bozdu ve ayağa kalktı. Dimdik durmaya çalıştı. 
‘’ İki şey olabilir ‘’ diye geçirdi içinden. ‘’ Ya beni de içecek, ya da fedaiye gidelim artık diyecek. ‘’ 
İkisine de hazırlıklıydı.


Vlad yaklaştı ve elini uzattı, tokalaşmak istermiş gibi. Metruk da elini uzattı.
Vlad hayaletin elini tuttu ve sıktı. ‘’ Benim burada işim bitti, artık gidelim ‘’ dedi.
Hayalet rahat bir nefes verdi.
‘’ Daha bitmedi Vlad, daha elebaşları var’’


Elebaşları küçük kız gökyüzünde biraz yukarılardan olayları kikirdemelerle izliyordu.


KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 28: ‘’ İRADE SAVAŞI ‘’

Kimsesizler Mezarlığına hoş geldiniz gençler.
Ne için geldiniz, ne oldu. Mevzu nerden nerelere geldi. Hani biz bu mezarlıkta yatanların hikayelerini dinleyecektik. Hani insan ne yaparsa ya da neye maruz kalırsa soluğu burada alır, başına ne gelir ne gelmiştir bunları dinleyecektiniz? Hiç mi bir şey bu hayatta ya da ölümde ya da ölümden sonra, ilan edildiği gibi, planlandığı gibi gitmez?


Birileri için gidiyor olabilir. Sizler bizler için değil. 
Kimsesizler mezarlığının metruğu için hiç değil. Tabi ta ki bugüne kadar. Şimdilik işler yolunda, planı tıkırında gidiyor.
Bir detay hariç.
Hani var ya şu yeni moda olup türeyen laf ‘’ sen harika bir detaysın ‘’ diye. Buradaki hallolmayan detay öyle pek  ‘’ harika ’’ falan değil farkındasınız.
Küçük kız…


Nefret bir insan olsaydı, vahşet mesela ya da kana susamışlık, vahşi bir çılgınlık da diyebilirsiniz, işte tüm bunlar toplanıp bir insan olsalardı eğer…
O insanın hayaleti işte bu kız olurdu zaten.


Şimdi gökyüzünde olan biteni izliyordu küçük kız. Oyun arkadaşlarının gidişini izledi önce, sonra da kendisine cici anne almayı düşündüğü sonradan sıkılıp vaz geçtiği kadının Vlad tarafından tüketilişini izledi.
Keyifle…

Yeni bir oyun öğrenmişti.
‘’ Ne harika, ne harika ‘’ diye ellerini çırpıyordu olan biteni izlerken. Sonra kendinden bahsedildiğini duydu, iyice kulak kabarttı…
‘’ Daha bitmedi Vlad, daha elebaşları var’’ dedi metruk. Artık ayağa kalkmıştı, kendisini daha saygın bir şekilde göstermek adına kravatını düzeltti. Yeni bir sigara yaktı. ‘’ Onu da hallet, sonra da gidelim, bu iş bitsin ‘’ dedi.


Vlad bıyığı ile oynuyordu. ‘’ Küçük bir kız diyorsun, tüm bu sirk ucubesi hayaletleri salan ‘’ 
Birbirlerine karşılıklı olarak konuşuyorlardı. Aralarında birkaç metre kadar mesafe vardı. Metruk Vlad’ ın son dediğini onaylarcasına başını sallarken içtiği sigaranın dumanını üfledi. Duman birden karanlıkta oldukça görünür hale geldi. 
Bir ışık…

Sanki gökyüzünden ikisinin arasına fener tutuluyormuş gibi ya da yerden gökyüzüne ışıktan bir direk dikilmiş gibi görünüyordu ve sonrasında da o ışıkla birlikte küçük kız itfaiyeci direğinde kayanlar gibi döne döne aralarına indi. İner inmez de eliyle burnunu kapatıp sigara dumanına tepki gösterdi. Yüzü pek nadir zamanlarda görüldüğü gibi sevimli görünüyordu. Duman yüzünden o yüzü ekşitti ve Hayalet’ e eliyle böyle pıt diye vurdu. 
‘’ İğrenç kokuyor‘’ dedi.


Vlad kızın yüz hizasına inmek için bir dizinin üstüne çöküp kızı kendine çevirdi. Küçük kız ‘’ Selam ‘’ dedi incecik sesiyle. Metruk küçük kız görmeyecek şekilde Vlad’ a kaş göz işaretleri yapıp duruyordu. ‘’ bu işte lan, bu işte bu bu ‘’ demek istiyordu ama diyemiyordu.
Mevzuyu anlayan Vlad kızın gözlerinin içine baktı. Kız da Vlad’ ın…


Zaman durmuş gibiydi bir an için. Sonra da aniden 32x hızla akar gibi oldu. Vlad kızın boynuna atıldı. Keskin dişlerini kıza saplamak ve onu o yapan her şeyin özünü almak için. 


Elektrikle çarpılmış gibi savruldu ruhu, ama kızın da canı yanmış gibiydi. Güçlü iradesi Vlad’ a boyun eğmedi. Vlad’ ın gücü de küçük kıza sökmedi ve savrulduğu yerden öfke ile geri kalktı. Küçük kız da o sevimliliğini yitirmiş, yine o berbat ve korkutucu görünümüne bürünmüştü. 
‘’ Bu ne lan böyle, ben böyle bir şey görmedim ‘’ diye ağzından tükürükler saçarak bağırdı Vlad. Küçük kız da bu oyundan eğlenmemişti. Canı sıkıldığında ortalığı çok fena karıştırabilen bir kötü ruh için şu anda içinde bulunduğu can sıkıntısı leveli oldukça yüksekti.
Oldukça…


Vlad’ ın yanında belirdi birden bire. Birbirlerine bakmaya başladılar. Kızın gözleri de Vlad’ ın ki gibi alevler saçmaya başladı. 
Bir irade savaşı başladı. Kendilerini geniş bir düzlükte birbirlerini süzerlerken buldular. Vlad’ ın arkasında karanlık suretlerden oluşan bir ordu vardı. Küçük kızın ardında da gündelik sıradan kıyafetlerin içinde sıra dışı, çarpık suratlı, ağzının suyunu tutamayan tuhaf yaratığımsı insanlardan oluşan bir ordu vardı. İkisi de birbirini gösterdi işaret parmakları ile ve ordular birbirine girdi.


Kimin kimi öldürdüğü, fışkıran kanların havada uçuşan organların kimlerden koptuğu belli değildi. Vlad ve küçük kız ordusunu izleyen komutanlar gibi birbirlerine girmiyor, beraberinde getirdikleri güçlerin mücadelesini takip ediyorlardı sadece.
Dış dünyada bir saniye kadar süren kapışma onların irade savaşını verdiği alemde günlerce sürecek olabilirdi.
Hayalet ise zevkle sigarasını içip daireler üflüyordu bunları izlerken…


KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 29: ‘’ HATIRLADIN MI BENİ LAN DEYYUS ‘’

Kimsesizler Mezarlığına hoş geldiniz gençler.
Şu anda burada kopup gitmekte olan savaş gibi bir savaş dünyada asla yaşanmamıştı. Ayda bile yaşanmadı. Dışarıdan birbirlerini hasmani şekilde süzermiş gibi görünen iki hayalet.
Küçük kız…
Voyvoda Vlad Drakula…


Oysa iradeleri, tüm güçleri hayaletlerin bile hayal edemeyeceği bir alemde birbirleri ile çarpışıyorlardı. Bunun etkileri mezarlıkta hissediliyordu. Sanki mezarlıktaki hava titreşiyordu, her şey çalkalanıyordu. Metruğun kulakları zonkluyordu bu güç savaşından. Sigarasından çektiği son fırtın dumanını üflerken serçe parmağını kulağına sokup elini titreterek bu etkiden çirkince kurtulmaya çalışıyordu.
Ama nafile…


Küçük kızın Vlad’ a bakarken gülümsemeye başladığını gözlemledi. Küçük bir gülümseme. Dudaklarının bir kenarında doğan ve sağ yanağına doğru yükselen minik sinsi bir gülümseme. Vlad’ a baktığında ise bir kaygının palazlandığını gördü ifadede. 
‘’ Yok artık lan amk. ’’ dedi hayalet. Küçük kızın gücünün bu derece baskın olabileceğini düşünmemişti. Parmaklarını çapraz yapıp ‘’ lütfen yenilsin, lütfen lütfen ‘’ diye mızmızlanmaya başladı. Gökyüzünde yeni hayaletler gözlemlenmeye başladı tam da bu esnada. Göğün farklı farklı yönlerinden sanki destek ekibi gibi çağrılmışçasına canhıraş bir şekilde uçarak gelip Vlad’ ın hayaleti ile birleşiyorlardı. Küçük kızın gülümsemesi ölmeye başladı. İfade oyuncağı elinden alınmış masum bir çocuğa döndü.  Gözleri bile dolmaya başladı sanki.
Evet doldu…


Bir damla yaş gözlerinden yanağına süzüldü ve çenesinde biraz sallanıp yere damladı.
Damlamasıyla da yer alttan yukarıya bir darbe gelmiş gibi çalkalandı. Çamura banmış sarmaşıklar çıktı sanki yerin altından ve küçük kızın hayaletine dolanmaya başladı ve onun duruşuna destek olurcasına onu sardılar. Bebek ağlaması sesleri duyuluyordu onlar toprağın altından çıktığından beri.
İkisi de ne var ne yok çağırıyor, ne güçleri ne ‘’ oyuncakları ‘’ varsa döküyordu ortaya. Bu ölümcül oyun için.
Hayalet cebinden bir sigara daha çıkardı. Tam yakacak olmuşken savaş bitti…


İkisi de geriye doğru savruldular. Sanki yıllardır savaşıyorlarmış gibi görünüyorlardı. Yorgun ve bitik. İkisinin de projeksiyonu titriyordu, ruhaniyetleri bir görünüp bir kayboluyordu.


Bu gitgelli halden ilk kurtulan Vlad oldu ve ayağa kalktı. Bıyığı bile yolunmuştu bir miktar, gözleri pörtlemiş üst başı hırpani bir haldeydi. Kaygı ile eliyle kemerini yokladı. Kılıcının kabzasını hissettiği anda da kılıcını çekti. Bu esnada da küçük kız ayaklandı, Vlad’ a bakmaya başladı. Sonra kimsesizler mezarlığının hayaletine baktı. Boncuk boncuk gözleri yaş doluydu, bir kapanmayı bekliyorlardı o kadar.


Gözleri kapandı, dudakları buruldu ve ağlamaya başladı bağırıp hıçkırarak. 


‘’ Yeter artık oynamıycam ben sizinle, yeter yoruldum yeteeer ‘’ diye bağırdı.


Vlad şaşırmıştı. İleri yürüyüp yürümemek konusunda kararsız kaldı, adım atmak üzere kaldırdığı ayağını yerine geri bıraktı. Gözyaşlarının ardından bir felaket gelip gelmeyeceğini merak etti. En son bir damla ile ona savaş alanında neler çektirdiğini hatırladı. Bu sefer geri adım atmaya başladı.
Ama bir şey olmadı. Küçük kız öylece ağlıyordu, yorgun, bitkin, canı sıkkın bir halde. Uykusu gelmiş ve uyuyamamış çocuk huysuzluğu vardı halinde.
Hayalet ayaklandı ve küçük kıza doğru yürümeye başladı. Vlad hala geri durmakta ısrarlıydı. Yıpranmıştı çok çünkü.
Hayalet küçük kızın yanına geldi, eğilip yüzüne doğru baktı ‘’ uyumak ister misin artık? ‘’ diye sordu.


Küçük kız elleriyle gözlerini ovuşturup göz yaşlarını silerek başını salladı. Çok tatlı görünüyordu. Hayalet ayaklandı ve elini tutsun diye kıza doğru uzattı. Vlad ‘’ yapma, yapma ‘’ diyerek kocaman açtı gözlerini korkuyla. ‘’ dokunma ona ‘’


Hayalet Vlad’ a bakıp ‘’ tamam sorun yok artık ‘’ dedi ve küçük kızla mezarına doğru yürümeye başladı. Küçük kız ayağını sürüyor ve hatta yürüyemiyordu bile artık. Çok yorulmuştu. Metruk kızı kucakladı. Vlad hayretle bakıyordu ve hatta metruk kızı kucaklarken sanki bir patlama olacakmış gibi yüzünü gözünü sakındı elleriyle. Ama bir şey olmadı. Bunun üstüne ancak cesaretlenip doğruldu.


Metruk kızın hayaletini bedeninin gömülü olduğu mezarlığın üstüne usulca bıraktı, saçlarının kapattığı yüzünü elleriyle ortaya çıkardı, kız acı dolu bir yüzle ona bakıyordu. ‘’ Hadi uyu artık, yeterince oynadın. Uyu ama gerçekten uyu tamam mı ? ‘’ dedi. Küçük kız ancak bir gözünü zorla tam açarak Kimsesizler Mezarlığının Metruk hayaletine baktı, Bişey demeden başını salladı sadece ve küçük başı yana doğru uykuyla devrildi ve sonra da hayaleti toprağın içine doğru aktı.
Aktı…
Aktı…
Ve ışığı artık parlamaz hale geldi, söndü…


Vlad koşarak mezarın başına geldi ve çektiği kılıcını mezarın içine sapladı. Sapıkça gülümsüyordu yendiği için.
‘’ Artık daha da çıkamaz, çıkacak olursa bu kılıca saplanacak ve yok olacak ‘’ dedi.
Metruk ‘’ bu kabus bitti artık ‘’ diyip Vlad’ ın omzuna ahbabıymış gibi pat pat vurup ‘’ aferin koçum ‘’ hareketi çekti.


İkisi de bıraktı kendini ve öylece çöktüler yere. Vlad eliyle ver ver gibisinden bir hareket çekti. Hayalet de ağzına iki sigara atıp aynı anda yaktı. Güzelce körükledikten sonra birini Vlad’ a uzattı. ‘’ Buraya sen de bir daha dönme bence, burası ne biçim bir yermiş? Bu ne biçim bir kız çocuğuymuş, ben böyle düşman görmedim. Neredeyse beni yok ediyordu lan. Ordularım tarumar oldu, dirayetim kalmadı. Yenilmeme çok çok az kalmıştı, belki savaş bir yıl daha sürse biterdim’’ dedi.


Hayalet gözlerini fal taşı gibi açtı. ‘’ Kaç yıl sürdü ki lan, burada birkaç saniye izledim sizi öyle bakıştınız melül melül işte ‘’ dedi. 
Vlad derin bir nefes çekti, ‘’ 20’ den sonrasını sayamadım kardeş ‘’ dedi.
Hayalet ‘’ Peki fedaiye ne zaman gideceğiz, gücünü toplaman ne kadar vaktini alır ‘’ diye sordu.
Vlad ‘’ sigaram bitince gidiyoruz, bu savaş bana kaybettirdiği kadar kazandırdı da merak etme. Hırslandım, güçlüyüm ‘’ dedi.
Hayalet de içinden pis pis sırıtarak ‘’ olur bana uyar kardeş ‘’ dedi.
Bana uyar… 
Vlad birkaç dakika sonra Fedai’ nin hayaleti ile karşılaştığında, bu söylediğine epey pişman olacaktı zira beklediğinden güçlü bir hasım ile karşılaşacaktı. Onu gördüğüne hiç şaşırmayan ve görür görmez de yeri göğü inleterek ‘’ hatırladın mı beni lan deyyus ‘’ diye bağıran bir fedai.
Fatih’ in fedaisi…


KARA MURAT…

KİMSESİZLER MEZARLIĞI BÖLÜM 30: ‘’ KİMSESİZLER MEZARLIĞINA VEDA ‘’

 

Kimsesizler Mezarlığına hoş geldiniz gençler.


Her şey olacağına varır gençler. İster nene sözü diyin, ister klişe diyin, ne derseniz diyin her şey olacağına varır. Varmış olan her şey yani olmuş olan her şey öyle olması gerektiği için olmuş demektir. Bu gece de öyle oldu. Kaçaklar yakalandı, savaşlar verildi, taraflar belirlendi, kimsesizler mezarlığının metruğu sigara üstüne sigara içti, küçük kız uykusuna daldı.


Bu vampirler neden ‘’ kazık kalplerine saplanınca ölürler biliyor musun ‘’ diye sordu Vlad.


Metruk ‘’ Ne bileyim, bir şeyle ölmeleri lazım en nihayetinde değil mi ? ‘’ dedi.


‘’ Vampirler ölmezler, öyle toza da karışmazlar. Ruhları bedenlerini terk etmek bilmez ben emretmedikçe o yüzden ölmezler. Tahta kazık tabuta çakılırdı, kalbin üstünden. Böylece vampir tabuttan kalkamazdı, o mit de buradan gelir ‘’ dedi. Kılıcını küçük kızın mezarına saplayıp orda öylece bırakma sebebi de böylelikle ortaya çıkmıştı. Hayalet ‘’ haaaaaaa ‘’ dedi anladığını anlatmak istercesine.
Vlad ‘ da ‘’ yaaaaaa ‘’ dedi.


‘’ E kılıcın ne olacak o zaman? ‘’ diye sordu metruk, bir de sigara tuttu Vlad’ a. Baya baya dışarıdan kanka gibi görünüyorlardı, iğrenç bir şekilde ama.
‘’ Fedaiden başka düşmanım kalmadı, onu da ellerimle gebertip ruhu içeceğim zaten ‘’ dedi. Kendine güveni yüksek hali hareketlerinden belli oluyordu. Verdiği savaştan sonra da galibiyet ile gerçekten de façası düzelmeye, tekrar güçlenmeye başlamıştı.


‘’ E onun ruhu sana kötü gelmesin sonra, gaz falan yapmasın ‘’ diyip sırıttı hayalet.
‘’ Merak etme, ondan aldığım saf güç irade olacak, geriye kalanların değeri nasıl diyim sana, beyni alınmış vücutta geriye sakatatların kalması gibi düşün, bok püsür ‘’ dedi.


Böyle bir sohbet eşliğinde Fedai’ nin mezarının olduğu yere geldiler. Burası şehir yapılanmasından uzak tepelik bir yerdi. Yakınlarda pek yerleşim yeri kalmamıştı. Zemin de bitki örtüsü çalı çimen orman maki kaplıydı.


‘’ Sen nereden öğrendin burada olduğunu ‘’ dedi Vlad. Hevesli görünüyordu, intikamını almak için sabırsızdı.
‘’ Mihaloğlu akıncı beyi söyledi ‘’ dedi hayalet. Artık kıs kıs gülüyor, yaptığı ibneliği saklayamıyordu. 
Vlad irkildi ‘’ nasıl yani, zaten onun mezarına gelmedik mi? ‘’


Hayalet karnını tutarak gülüyordu, ‘’ yok beyim yok, o zaman senin peşine bizzat kendi adamını takmış Mehmet, o da kılık değiştire değiştire gezmiş akıncılar arasında ki kimse nam peşinde koşmasın. Neyse ben kaçar, he bir sn ‘’ dedi ve toprağa doğru eğilip fısıldadı. ‘’ Abi getirdim. ‘’ diye fısıldadı ve kaçtı.

Vlad ne olduğunu anlayamadı, sağa sola şüphe ve öfke ile bakmaya başladı. ‘’ Ne oluyor lan ‘’ diyerek nefes verdi.


Orman silkelendi, toprak çalkalandı ve yer çatırdayarak ortadan ikiye ayrıldı. Vlad ortaya çıkan ışıktan gözlerini kapatmak zorunda kaldı ellerini ışığa siper ederek.
Gümbürtü durulduğunda ışık da çekildi ve her şey sakinleşti. Vlad gözlerini açıp bakabilecek hale geldiğinde karşısında kendi boyunun bir buçuk katında, heybetli ışıl ışıl bir hayalet duruyordu.
Kellesini vuran akıncı…


‘’ Ama nasıl böyle görünüyor, nasıl böyle ‘’ diye içinden zırvalarken Vlad, akıncı konuştu ‘’ Hatırladın mı beni lan deyyus ‘’ diye bağırdı hatta.
‘’ sen O’ sun, ama nasıl? ‘’ diye kekeledi Vlad.


Akıncı ‘’ sen beni sıradan bir akıncı, bir fedai mi sandın deyyus, ben Murat’ ım Murat, KARA MURAT ‘’ 
Vlad duyduğu, hatırladığı tüm o hikayeleri hatırladı. Mehmet’ in Fedaisi, Bizans’ ın celladı. Kendisi de bu anlatılan hikayelerden biri olup çıkmıştı demek ki.
Geri adım attı…


‘’ Sen olamazsın, sen değildin ‘’ diyerek bağırıp tükürdü. Murat ‘’ beni görüp de yaşayan mı var düşmanlarımdan da sen tanıyıp bileceksin deyyus ‘’ diye bağırıp kılıcını çekti. Vlad kılıcına davrandı ama yanında değildi. 


Kimsesizler mezarlığında kalmıştı…


Oraya anlık olarak gidip gelebilmek istedi ama Murat’ ın üstündeki bakışları iradesini tahakküm altına almıştı bile. Titremeye başladı. Her titreyişi yapmaya çalıştığı bir şeyi yapamayışının gidip gelmeleriydi.
Sonra da vazgeçti. 


Murat yakasına yapıştı ve kılıcı bağrına sapladı ‘’ Ben şahıma pis kelleni verdim, şimdi de pis ruhunu vereceğim ‘’ diyip kılıcı tekrar ve tekrar, defalarca ve defalarca sapladı… Vlad yere yığıldı. Katledilen bir voyvoda, katledilen bir hayalet. Ne büyük utanç…
Ruhunun leşini taşıyan Murat ışıktan açılan bir kapıya girdi ve kayboldu. Görevinin asıl şimdi tamamlandığını varsayabiliriz bu yaşanan andan dolayı.
Orman sessizliğe büründü, Dünya nın üzerindeki ağırlık küçük kızın mezarına yatmasından sonra şimdi de Vlad’ ın ve lanetinin gitmesi ile hepten hafifledi. 
Yarın güzel bir gün olacak, herkes için olmasa da bazılarımız için…


                                                                                                                                 ***
Kimsesizler mezarlığına hoş geldiniz gençler…


Hayalet her zamankinden parlak ve net bir projeksiyon ile görünüyordu. Elinde en zamlı en pahalı afili sigara yarıya kadar içilmiş, yeni bir nefesle tükenmeye ramak kalmak üzere bekliyordu. Hayaletin faça düzgün, saç baş şekil yerindeydi.


Açık bir mezarın başında duruyordu ve o mezara mevtayı fırlatıp atan, sonra da toprak yığınını çukura ayakları ile deviren işçiler onu ne görebiliyor ne de hissedebiliyorlardı. Adamlar gittiğinde gömülen bedenin hayaleti mezarın başında belirdi.


‘’ Ne yani bu kadar mıydı? ‘’ dedi adam. Orta yaşlarında saçları dökük yüzü traşlı temiz görünümlü biriydi. Boşanmak isteyen karısını öldürüp ailesini travmalarla mahvetmiş, sonra da hapishanede kabadayılar tarafından şişlenerek soluğu kimsesizler mezarlığında almıştı. Kimsenin mezarına gelip dua edeceği birisi değildi.
Etrafa boş gözlerle bakarken mezarlığın metruk hayaletini gördü, ona seslendi. ‘’ Şimdi ne olacak peki? ‘’


Metruk yanına yaklaştı, hikayesini anlatmasını istedi ve adam da anlattı. Hayalet ‘’ vah vah, demek öyle oldu ‘’ dediğinde cani de ‘’ evet aynen öyle kardeş ‘’ dedi. Demesiyle birlikte metruk bir an kaybolup sonra da elinde Vlad’ ın küçük kızın mezarına saplı bıraktığı kılıç ile geri döndü. Cani herif ‘’ o ne kardeş ‘’ diye telaşla sordu. Gözleri açılmıştı, daha yeni ölmüş birine göre korkusu pek tazeydi.


Metruk ‘’ Bu mu? Bu ebenin amı kardeş ‘’ diyip kellesini uçurdu. Kelle uçar uçmaz hayaletin ölmeden öncekine benzeyen sureti başı boş bir enerji çöplüğüne dönüştü ve mezarının içine doğru süpürüldü gitti rüzgârla. Metruk aynı hızla gidip kılıcı yerine koydu, eliyle toprağı yoklayıp küçük kızı hissetmeye çalıştı.
Hala orada uyuyordu.


‘’ Evet gençler, burası kimsesizler mezarlığı ve burada artık onların hikayesini anlatmıyoruz, hikayesini sonlandırıyoruz. Cehennemi bile mumla aratacak hiçliğe uğurluyoruz onları kimse hatırlamasın diye. Hep burada değilim artık zaten gençler. Buraya masum kimse gelmesin diye nöbetteyim. Ya insanların bedenine girip canilik yapmalarına engelim, yok yetişemediysem ruhlarını yok etmek üzere buradayım. ’’ 


Başını öne eğdi. Herkes bir şekilde gitmişti, küçük kız bile huzurla uyuyordu.


Bir tek o hariç, ne yapsa ne etse huzura eremiyordu. Tüm bu hengame bittikten sonra da denemişti tekrar kendi mezarının üstüne yatıp ama yine toprak kabul etmemişti. Belli ki hala yapılacak işleri vardı. Yaptığı işler de kimsesizler mezarlığına gelen canileri yok etmek, gelen giden yokken de etiyle kemiğinin arasında yaşayan canilerin ruhunu bedenden ayırmak ve yine yok etmek.
Ama yok etmek.


Çünkü var olan her şey, var oldukça bozulmaya mahkum. Ya varoluşları bile bozuk olanlar? Onların da bir an önce yok olmaları gerekiyor, başka da bir şey değil.
Bir katil, sapık, bir tecavüzcü intihar ettiğinde, bir kazaya uğrayıp öldüğünde bilin ki Kimsesizler Mezarlığının metruk hayaleti iş başında.
Ortalıkta hayaletler gezmeye başlarsa tekrar, olağanüstü şeyler yaşanırsa, kötüler galip gelmeye ve yaptıkları yanına kâr kalmaya başlar ise tekrar, bilin ki hayalet bir şekilde huzura varmış demektir.


Bu bir elveda, hayaletin hikayelerini artık dinleyemeyeceğiz. Ama bizim dinleyemiyor, haberdar olamıyor olmamız onun savaşını vermediği anlamına gelmez. Cani, sapık, tecavüzcü, katil, zalim ve iğrenç bir insan iseniz ya da olmayı da düşünüyor iseniz, ya vazgeçin ya da arkanızı devamlı kollayın derim.
Hem yaşarken, hem de nalları diktikten sonra… 


                                                                                                                                ELVEDA